EBCED-Harflerin sayı değerleriyle çıkan hesab: 10: CUG-Su arkı. Öküz boyunduruğu. “Nokta. Dizgin. Eyer.”… ZEVARİB-Nabız damarları. (İtalyanca, Damare: Kadın. “Nefs”… İtalyanca, Dama: Ritmik, ahenkli oyunda eşlik eden… Dam: Çatı. Kubbe): 10: BEVA’-Nüzul etmek. İnmek. Doğrulanmak. “Doğrulamak. Bir meseleyi halletmek”: 10: HUB-Sevgi, muhabbet, dostluk. Muhafaza. Birisine bir şeyi sevdirmek… EVVAB-Rücu eden, geri dönen. Tevbe istigfar eden: 10: İHTİVA-Kendini aç bırakmak… DADA-Halayık. Dadı. Terbiye eden. Doyuran: 10: HECA-Dilin ve ağzın bir hareketiyle çıkan bir veya birkaç harf. Harflerin sesi. Şekil. Kıyafet. Yemek. Sükût etmek. “Gümüş. Bâtın yolu”… AŞR-On sayısı. On adetten birini almak. (10 sayısı, nokta ile gösterilir. Sıfır. Beş sayısının şekli sıfırdır): 571: ALLAH Sevgilisi’nin doğum tarihi… İMAM-I Buharî Tarihi’nde Ebi Aliye İbn-i Cerir ve İbn-i Hatem’den rivayet edilen vakıa, Kur’ân O’nun nefsi olan Allah Sevgilisi dolayısıyla, ebced’in Kur’ân’la alâkasını gösterir: Ben-i İsrail kavminden bir kısım âlim, ebced hesabiyle Mukatta-i Hurifiye’den hesabla ümmetinin ömrünün az olacağını söylediklerinde, Allah Sevgilisi diğer mukattaa-i Hurifiye’den olan harfleri ekleyerek, ümmetinin ömrünün o kadar kısa olmadığını buyurmuştur… TEKAMMÜL-Bitlenme. Zirveye doğru: 570: SİSTEM-Tutarlı bütün. (İnsan ve toplum meselelerinin hallinde!)
*
EBCED: EB-CED… EB-Baba. “… için” olan. Hayvan ve insanda nesil. Soyda neseb, mânâda nisbet: 3: İSTİKAMET-(Allah Sevgilisi, istikamet-doğru yol emredilen Hud Sûresi için, “Bu sûre beni ihtiyarlattı!” buyurması ölçü.)… CED-Atalar. Büyüklük, azimlilik. Kat’edip geçmek. Talihli olmak. Kesmek. Su: 8: EBH-Unutan şeyi hatırlatmak. (Kur’ân, Allah Sevgilisi için hatırladıklarıdır. O’nun hatırladıkları, varislerinin vardıklarıyla onlarda yaratılan!)… EBHAR-Nefesi fena kokan kişi. (İmam-ı Rabbanî Hazretleri, bütün kötülüklerin kaynağının, “adem-yokluk”lardan meydana çıktığını söyler… Adem, aslı yokluk olanlardır; halk âlemine âit olanlar… İnsan, Kalu Belâ’da Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demesine, “Beli-Evet” diye cevab verdi… Ona vefa içinde olanlar ve olmayanların hepsi, neticede istese de istemese de Allah’ın kulu ve Resûlü’nün kadrosudurlar… Kötü koku, küfre veya günahkâra âit bir nefes; inkâr, yanlış olmak, velinin nefesten tanıdığı!): 803: HUZAHUZ-Suyu ve ağacı çok olan yer. Şişman kimse. (Gayn: Susuzluk… Gayna: Yaprakları çok olan ağaç… GAYN harfi, Allah’ın “Zâhir” ismine, “Küllî Cisim” mertebesine ve Kamer menzillerinden “Deberan-Bozguna uğratma”ya işaret eder… FELAK Sûresi’nde, “yarattığı şeylerin şerrinden, gecenin şerrinden, üfürükçünün ve hased edenin hasedinin şerrinden” Rabbe sığınılması; NAS Sûresi’nde, İnsanî Cem suretini Rahman mukabili olarak istilâ edebilen Şeytan’dan, bütün varlık nevilerini inhisarına alan insanın sığınacağı, Zâtı’nın tuğra ismiyle “Allah”tır. Şeytan’ın musallat olamayacağı)… EB-HAR-(Allah, Kudsî hadisle bildirdiği üzere, İnsanı kendi, Kâinatı insan için yarattı… Eb, “… için” mânâsıyla iki yüzlü bir mânâ… Har: Ateş… Eb-har, ilk madde olmakla “Hebaî”, Kâinatta 4 unsur kendisinden yaratılan; herşeyin kendinden yaratıldığı, “ateş, toprak, hava, su” unsurları… Esir mertebesi –unsurlardan temsilcisi ateş–, Kamer menzillerinden “Kalbe” âit, iç ve dışa - iki yöne âit!): 803: HARAC-Beyazdan ve siyahtan meydana gelen. (Açıktan ve gizliden, iyiden ve kötüden meydana gelen)… EBHAR-Denizler. Deryalar. İlimler: 212: BÎR-Gönül. Kalb. Takva. Genç kadın. Vavî, tilki eniği… Neticede ebced, hekîm neşterinin sıhhat için olması yanında katil bıçağı da olabilmesi gibi, kullanana göre hizmet eden bir âlet rolünde.
*
EBB-Yeşil ot. Kuru ot. (Kust): 3: CİM harfinin ebcedi… CİM harfi, Allah’ın “Ganiyy-Hiç kimseye muhtaç olmayan, varlıklı” ismine, mertebelerden Kürsî’nin altında ve Burçlara hisselerini veren ATLAS tabakasına, AY menzillerinden TARF’a işaret eder… Tarf: Göz, bakış, nazar. Soyu-nisbeti temiz kimse. Her şeyin nihayeti, sonu. Göz kapaklarını yummak ve oynatmak. Ay menzillerinden Tarf’a bu isim verilmesi, Aslan’ın alnına benzetilen 4 yıldızdan erken doğan ikisinin “aslan gözü”ne benzetilmesinden… CİM Harfi hakkında: Bu harf, gayb âlemimin üstünde olan Allah’ın “Zâhir” ismiyle ve “Küllî Cisim” mertebesi ile ilgili “Şehadet” ve Allah’ın “Ceberrut-Daimî azamet” âlemindendir. FELEK’i, ikinci felektir. “Her gök seyyaresi-yıldızı’nın gezdiği âlem” demek olan FELEK’in ikincisi, GÜNEŞ merkezli olarak üstte KOÇ Burcu’nun yıldızı “Merih-Mirruh”, altta ise “Zühre-Tarık” yıldızının göründüğü BOĞA Burcu’dur. Felek’in, “büyük ve dairevî herşey, talih, baht, âlem, yuvarlak kütük-rekaketsiz ve kusursuz kelâm” anlamları gözönünde tutulursa, GÜNEŞ’in üstündeki ve GÜNEŞ’in altındaki felek ve cisim mertebeleri, en alttan en üste şöyle sıralanır: Yeryüzü. Su. Hava. Esîr. Kamer feleği. Utarid feleği. Zühre feleği. Güneş feleği. Mirruh feleği. Müşteri feleği. Zuhal feleği. Sabit yıldızlar ve menziller feleği. Atlas-Burçlara hisselerini veren felek. Kürsî ve Arş… Cim harfi, hâkimiyeti “cinler”de olmakla, “hakikate tam erememiş”te belirginleşen, ortaya çıkan… Bedeni soğuk ve kuru, kafası sıcak ve kuru; büyük unsuru toprak, küçük unsuru ateş… Hareketi eğri; kuşatan… HAKİKATLER, makamlar ve “münazeleler-karşılıklı inişler CİM’e âittir” denmesi; “münadil-doğru yoldan sapan” anlamında, kul-esir yönünden… Münazil: Bir vazifeden ayrılan, elini eteğini çeken… YEVMİYE: Üstadım’a, 1969-1970 yılında Eskişehir’de MİLLİ NİZÂM PARTİSİ’nin şubesinin kuruluşu için geldiğinde, baştan sona ona refakatimi hatırlatıp, ayrılırken bana “gözlerinizi gözlerime dikip, seni hiç unutmayacağım!” deyişini ve “yoldan çıkacağım zaman hep bunu hatırladığımı” söyleyince, “niye söyledim?” diye sordu ve ben tabiî olarak “sebebi yoktu!” cevabını verdim… Madem sebebi yoktu, o sözün bütün hayatımı istikametlendirmesi, onun o sözünü cezbeden ne? Yolun ortası CİM’e âit… YEVMİYE: “Bu işin öncüsü, soncusu yok; ziyânı olmaz, doğru yoldan gidelim de, ortadan gidelim!”… İSTİKAMET: 1002= 3: SALİH Mirzabeyoğlu… Münazele hakkında Seyyid Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin, onun zekâsı için söylediği: “Muhabbet iner çıkar, ama zekâya çare yok!”… Hani hakkında, “keşke bu kadar zeki olmasaydın!” buyurması ile ilgili… “Cim harfi, kendisine ulaşan kişiyi yükseltir!”… MUHYİDDİN Arabî Hazretleri: “CİM, ona kavuşmak isteyeni yükseltir / İyilerin ve hayırlıların müşahede mertebelerine / Şu hâlde o bir esir-kulcağızdır / Ne var ki / Tercih etmenin hakikatiyle tahakkuk etmiş / Bitim –son– yeriyle ibadet ettiğine yönelen / Ve eserler üzerinde yürür başıyla / O bilinen üç hakikattendir / İşiten –itaat eden– ve ortaya çıkan / Mizacı ise soğuk ve ateşin alevindendir!”
*
Rüya’da gelen mânâ: “Necib’in Cim’i, Mim’dir!”… MİM harfi, Allah’ın “El-Câmi” ismine, “İnsanlar” mertebesine ve Ay menzillerinden “Fer-ul Muahhar: Sonradan, tehir edilmiş olan, ahir”e işaret eder… İNSAN, “Ahirdir, Heba’dandır, A’ma’dandır - Hakikati hep yeni meçhuldür, Hadestir, “Allah’tan sonra”dır, Kul olarak ilk, varlığın müntehası olarak hatm’dır… Şöyle de, böyle de, İNSAN: İSTİKBAL… İnsan sözünün nihayetsiz ufku, “Gaye İnsan-Ufuk Peygamber”in HADÎSLERİ’dir… Hadîs: “Ben Kur’ân mücadelesi yaptım, ahir zamanda gelecek olan Mehdî, Hadîslerim’in mücadelesini verecektir!”… Ne mutlu “İstikbâl İslâmındır!” hakikatinin mânâsını kavrayarak GAYE İNSAN yolunda çalışanlara!
*
EBCED: EB-CED… EBB-Kuru ot. Yaş ot… CED: Soy. Nisbet… MERAÎ-Otlaklar, çayırlar: 321: KURTUBÎ-Hâlid bin Velid Hazretleri’nin kılıcı… MERAÎ-Aynalar, mir’atlar: 252: KUMANDAN… “Kaptan Kusto Müslüman” başlığı hatırlanmalıdır!
İSTİKBÂL - ÖNCÜ
(İSTİKBÂL İSLÂMINDIR)
SİN: İnsan… Huruf ilminde Harfler, o harfin ihtiva ettiği mânâların o harf ile muarife olması, bütün üstüne örtülü parça hükmüyle tebellür etmesi, bir sistem belirtmesidir… SİN harfi hakkında: Seçkinlerde, seçkinlerin seçkinlerinde, seçkinlerin seçkilerinin özünde, onların özünün özünde billurlaşır ve ortaya çıkar. Mertebesi, varlığın dört sırrı, yâni “İlk akıl, Levh-i Mahfuz, Küllî Tabiat, Heba”dan sonra beşinci mertebe. Bu dört sırrın kendisinde tahakkukunun, - meydana çıkmasının, gerçekleşmesinin, kendinde delil isbatlanmasının, sabit ve hakikatinin âşikarlığı”nın en yüce makamı olması, “gayb âleminin güneşlerini örten oluşların eserleri” vasfına girmesi, hareketinin ARAF olduğuna dair; O, “Cevher-ül Hebaî-İlk madde” olmakla, kendisine nisbetle Varlığın 4 sırrı ile, harflerle ifâdeli bütün varlık oluşları arasında bir BERZAH’tır. Heba, varlık alıcısı şekil; Sin hebaî… Demek ki onun 5. mertebe diye nitelenmesi, 4 temel sırrın gayrında böyle hayatî bir mertebe olması ile ilgili… O, harfler tertibine girdiği zaman, Allah’ın “Muhyî-Hayat veren” ismi, topyekun varlığın kendisinden yaratıldığı SU mertebesi ve Kamer menzillerinden “Nema” ile ilgilidir… NEM-Rutubet, hafif ıslaklık: 90: SAD harfinin ebcedi. (Da’va cetvelinde, Allah’ın MALİK ismine işaret eden MİM harfinin sayı değeridir de)… NEMA-Uzamak, artmak, çoğalmak, üremek. Faiz, kuyruklu, fazladan: 91: RAMAZAN-Allah’ın ayı, fazla fazla ihsan ayı… Bir not: Sıcaklık ve yaşlık, tabiî hayattır… Karçay-Malkar Lûgatı’nda, KOR: İnsan… Yine o Lûgat’tan, KOR: Ziyan… Âyetle belirtilen: “İnsan ziyandadır!”… Ziyân’ın malûm mânâsı yanında: Ziy-ân… Ziy: Zu, sahib, mâlik… Ân: Uzaklık. Melâhat… İnsanın ziyânda oluşu, Allah’tan uzak oluşundandır –Ahir olmasından–, Kul olmasından; bundan dolayıdır bütün seçkinlerin doymaz yakınmaları. İnsanın, “aceleden yaratılmış” olmasından… İngilizce, SAD: Üzgün, üzüntülü, hüzünlü, hazin… İngilizce, HASTEN: Bizde “istenen” demek, İngilizce’de ise “Acele etmek, acele ettirmek”… Romence, SADEA: Asıl. Gerçek… YEVMİYE: İstikbal İslâmındır isimli eserimi, benim pek hoşlanmadığım “Batılı mütefekkirlerin İslâm hakkındaki düşünceleri” faslı ile biraz şekere bulayıp vermemi söyleyip, iade ettikten sonra, bu husus içinde, genel mânâda, “Ben hep aceleci görünüyorum değil mi, acele etmemek lâzım!” dedi… Bu sözü üzerine, “sıra ile oluş prensibi ve zarurî olarak geçilmesi gereken varken, faydasız kolaya kaçmama!” hikmeti şiarım, bir sürü şey yazdım… Ama içinde, –ki bana “ne güzel bir mevzuun var!” dedi–, İSTİKBAL’in “öncü” anlamını fısıldadığı hakikati, demek ki hakikatlerin yığılması neticesi görünecekmiş, çarpmadı… HEBA; HA harfi, Allah’ın AHİR ismi ve Kamer menzillerinden “Deberan-Çözücü” ile ilgili… HEBAÎ SİN, bu Araf ve Berzah, “İlk madde-Esir” olmakla, 4 varlık sırrı ile bütün varlığın madde cihetiyle kendisinden yapıldığı arasında bir hakikattir… TE harfi, Allah’ın “Kabid-Kısıcı, sıkıcı” ismi, “Esir” mertebesi ve Kamer menzillerinden “Kalbe” işaret eder… Kalb: Değişmeden, devamlı değişenden gelen bir kelime… HA harfi ile işaretlenen “Deberan” da, Allah’ın lütfu var olmak ve varoluşa âit “Vehbî-Allah’ın doğrudan lütfu” ile alâkalı… “Allah her ân bir ş’endedir-iştedir” ölçüsünü hatırla… Demek ki kalb, varlık ve varoluşa dair bütün mavera-üt tabia’ ve Mavera-üt Tab’a âit bir Berzah… HEBAÎ SİN’le ilgili bu husus: HI harfi, Allah’ın HAKÎM ismi, “Şekil-Suret” mertebesi ve Kalb menzillerinden “Nahye-Kalb, nefes tutulması, zikir, vücutta kemer bölgesi ve korku” ile ilgilidir; Huşu kelimesi de bu kökten… ŞEKİL alıcı varlık; varlık için öncü… Şekil-Suret: Bilinmez, gece, karanlık, ulu… Bu, istikbâlin, sebebe nisbetle hatmin, olana nisbetle olacak olanın ve olana nisbetle “olması gereken”in de tarifidir; gerçekleşmelerle ortaya çıkacak olan… İSTİKBÂL İSLÂMINDIR: Mânâ gayet açık… Mevzuu “ne güzel” diye Üstadım tarafından vasıflanan bana, rüyâda gelen mânâ: Kuş gagasının bir ân yoğunluğunda dudağa benzerliği, topluluktan işarettir!”… Kuş gagası ve burun; ileride olan… HATM: Kuş gagası ve insan burnu. Hayvan –diri– burnu… Hatm: Hâlis, saf, salih. Sağlamlaştırma, muhkemleştirme. Hüküm icabettirme, kaza –gerçekleştirme– icabettirme… “Allah her diri şeyi sudan yarattı”; topyekün varlığın hayatı ve diri olmak mânâsında herşey “hayevan, hayat sahibi” anlamında hayvan hükmünde… ZEL harfi, Allah’ın “Müzill” ismi ve hayvanlar mertebesi ile ilgilidir; Kamer menzillerinden, “derece almak, mübarek, mübarek yıldızlar” ile… Kendisinde NURÎ hikmet tecelli eden YUSUF Aleyhisselâm hatırda; Hadîs, “Yusuf, melâhat olarak güzel, ben sibahat olarak”… Melehat: Cemâl. Yüz güzelliği. Tuzlu… Fransızca, Sel: Tuz. Gust. “Şimdi. Eyer. Rikab”… Sibahat: Yüzenler. “Hayat, asıl” ile ilgili. Ehl-i imânın ruhları. Yıldızlar. Gemiler… Demek ki Allah Sevgilisi, nefsî daha güzel olan… Unutmadan: ZE harfi, Allah’ın “Hayy-Hayat sahibi” ismi, Hava mertebesi “Sa’du’l Zabih: Bedene, kurbanlık nefs” ile ilgilidir… SİN Harfi hakkında söylenen hükümler, ortaya çıktı: Bilinmelidir ki SİN, gayb, ceberrut –Allah’ın âzameti– ve lütuf âlemindendir. Çıkış yeri ZE ve SAD ile aynı. Otoritesi “hayvanlar”da ortaya çıkar. Tabiatı sıcaklık ve kuruluk, unsuru ESİR temsilcisi Ateş’tir. (Ateş, Toprak, Hava ve Su, esirden yapılmadır ve 7 sema tabakasının hareketinden meydana gelmedir. Heba’nın temsilcisi unsuru Su’dur.) Bir keyfiyet olan hareket - hareketi karışık, muhtelittir.
*
NE’ME-Ses, ahenk: 96: MAZMAZ-Allah Sevgilisi’nin Tevrat ve Suhuf-u İbrahim’deki ismi… ALTUN-Sabir. “Ebu Sabir-Tuz”: 96: ENDAM-Beden. Vücudun tenasübü. Letâfet. İntizam ve üslûb… BEDİÎ-Bediî ve güzel olan. Ebedî güzel olan. İlâhî güzel ve eserlere müteallik olan. (Hemze, Allah’ın “Bediî” ismi ve İlk Akıl mertebesi ile Kamer menzillerinden “Seretan”a işaret eder… Haste ve Hasten’e): 96: VEFÎ-Vefalı. Tam, mükemmel. Bol olan. Fazla. “Kuyruklu”. (Kal-u Bela’da “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diyen Allah’a, “Beli-Evet” diye söz veren ve dünya hayatında sözüne sadık kalan)… ŞEHİR-Allah Sevgilisi’nin bir ismi. Şeref ve şan sahibi. Meşhur ve izhâr eden. Teşhir eden. AY, Kamer. (Şehr, Süryanice’de SU demektir. Her diri şeyin kendisinden yaratıldığı… Ab: Su. Yağmur. Rahmet. Letafet, güzellik. İtibar. Namus. Vakar. Keskinlik… Abb: Nur. Ziya. Güzelleşme… Allah’ın Nurundan yaratılan Muhammedî Nur ve O’nun için yaratılan topyekün varlık… Nur, kendini idrak etmez; Allah onu kime verdiyse o idrak eder… İdrak sahibi, Sual: Su-Al… İdrak eden su; Allah’ın nuruna muhatab, başta İNSAN… Allah’ın nuruna muhataplık, O’nun nurundan yaratılan Allah Sevgilisi’nde toplu hakikattir… Yaratılan, Kuldur; idrak eden de... Su ve nur, bu!): 506: VAKT-Yağmur suyu biriken yer… İspanyolca’da TEZ: Ten rengi… AHENK-(Şarkı: Ş-Arkı… Fikir arkı): 76: SEHABE-Tek bulut. (İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Sahabîlerin tek bir hakikat belirtişine dikkat çekerek, birini bile inkârın ölçüyü bozacağını söyler; Onlar, Allah Sevgilisi’nin, “hangisine tutunursanız kurtulursunuz!” buyurduğu)… Ahenk hakikati, şekilde; o, unsurlarla vücut bulmak şöyle dursun, tıpkı başka enstrümanlarla çalınınca da tanınan bir melodi gibi, onlardan bağımsız olarak da mevcuttur; biz, bu hakikati sezeriz… Önce hissederiz, sonra fikrederiz… ALLAH ve RESULÜ: MUTLAK FİKRİN GEREKLİLİĞİ… Bu, sadece kronolojik zaman olarak değil, sadece O’ndan sonra olmakla da değil, kendi sonraları için hep “İstikbâl” olan bir mânâdır… İleride olanın erdiği, tâbi olanın sonrasıdır… Tâbi olmak; örnek almak… Eksik bir tarif… Tâbi olmak, bir emri yerine getirmek demek olduğu yerde, örnek olmak değil, uymak ifâde eder… Allah ve Resûlü’nden sonra o yolun büyüklerine tâbi olmada da bu husus… İslâmı “tatbik”ten bahsederken; tatbik, “bir kanun veya emri yerine getirmek, KIYAS etmek, tahmin etmek, karşılaştırmak, yakıştırmak, uygun etmek”; bunlar meselelerin hallinden ve mesele halletmek ile ilgili hususlardır ve ölçülere muhatab insanın onlar karşısındaki durumunu bile düşünmeksizin “uymak”, uydurma-rastgele atmasyon olur.
*
İspanyolca, NOCHE: Gece. “Bilinmez. İstikbâl”… NOCHE: 64 MEHDÎ-HE… HE harfinin en büyük ebcedi: 705: FİKİR Kahramanı… İspanyolca, NUCA-Ense. (Boğa Burcu, Arabça Sevr, Unsuru Sad harfiyle ilgili Toprak, tabiatı Kuru-soğuk, yıldızı “Zühre-Tarık”, vücutta tesir yeri ense-boğaz, Simya’da katılaştırma safhası): 59: MEHDÎ… Romence APA-Su. Acılı. “Sin”: 4: GAZRA-Özlü çamur. Hayır. Ucuzluk… DACRE-Darlık. Kalbin sıkıntılı olması. (Sad: Sıkıntılı, üzüntülü… Varlığın 4 sırrı meselesini ve Kalbin “Allah’tan uzakta-ziyânda” olmasını nazara al!): 4: DARİB-Karanlık gece. Ağaçlı yer. Sütünü sağan kimseye vuran dişi deve… İBSAS-Sırrı açıklama, yayma: 1004: SALİH Mirzabeyoğlu.
*
TE’SİL-Tez etmek. Çabuk yapmak, süratli yapmak. (İspanyolca, Tez: Ten rengi… Bana “Adlî Tıb” tertibini ilhâm eden… Te’sil: Te-Sil… Te harfi, Allah’ın “Kâbid” ismi, “Esir” mertebesi ve Kamer menzillerinden “El-Kalb”e işaret eder; muarife olmuş Kalbe… Fransızca, Sial: Yeryüzü kabuğu, Arzın kabuğu… Kabuk: Yuva. Kab. Kuşatan… Arz, İnsanın topyekûn varlığa Efendiliği-üstünlüğü görülsün ve marifetiyle Allah’a yaklaşsın diye sunulan ve takdim edilendir!): 500: SE harfinin ebcedi. (Bu harf, Allah’ın “Rezzak-Rızık veren” ismine “Bitkiler” mertebesine ve “Sa’du’l Bul’a” Kamer menziline işaret eder; yâni, “Sad ve lâm”, değirmen taşının tane dökülecek yeri”ne… Arz’ın –Halk âleminin–, öğütülüp silindiği, bâtın özüne inkılâb ettiği yer; İslâm’a muhatab anlayış-Mutlak Fikrin Gerekliliği anlayışıyla!)… TAGLİS-Bir işi üzerine alma. Sabah karanlığında sefer etme. (Şafak: Güneş doğmadan önceki alaca karanlık. Bir harf… Ş-Afak: Fikir ufukları, fikir hudutları… Tag-lis: Arzedileni yalayan): 1500: MEHDİ Salih Mirzabeyoğlu.
*
SE harfi hakkında: Ebced değeri 500’dür. Se, seçkinlerin seçkinlerinin ÖZÜNDE tebellür eder. Yolun “Hatmi-Sonu” ona âittir. Otoritesi “sabit-merkezlerinden ayrılmaz” varlıklarda tecelli eder. Tabiatı soğuk ve kuruluk, unsuru topraktır ve tabiatına benzer herşey ondan meydana gelir. (Unsuru Toprak, tabiatı kuru-soğuk, türü sabit, yıldızı Zühre olan BOĞA Burcu hatırlanmalıdır… Unsuru Toprak, tabiatı kuru-soğuk olan BAŞAK ve OĞLAK Burcu’da)… SE harfinin hareketi “muhtelit-karışık”tır; huylar, hâller ve kerametler kendisine âittir. DÖRTGEN’dir; zât, sıfat ve fiiller ona âittir. Ünsiyet verir. (Allah Sevgilisi, elindeki bir çubukla toprak üzerine bir kare çizdi. Sonra şeklin ortasından dışarıya doğru bir çapraz çizgi çekti. Bu uzun çizgiyi kare içinde diklemesine kesen küçük çizgiler çekti ve şöyle dedi: “Bu karenin merkezi insandır, çevre-kuşatan da, eceli. Merkezinden dışarı çıkıp uzanan çizgi de, insanoğlunun emel ve tükenmez arzularıdır. Şu küçük çizgiler de, insanoğlunun başına gelecek kaza ve belâlar; eğer bunlardan birini atlatırsa, öbürüne yakalanır, onu da atlatırsa ölüm çemberini aşamaz… Bir not: Ölüm çemberini aşan, isterse müşrik olsun, hakikatle yüzyüze gelmiştir ve Allah’ın razı olmadıklarına razı olmaz. Bu mânâ, Ecell: Evet, neam, beli… Ecell: Çok güzel, çok büyük. En üstün. Çok celil… Üstadım’dan bir mısra: Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?)… Cisim dünyasına âit ne varsa –canlı cansız diye nevilere ayrılan–, hepsinin bütünü olan bir Kâinat’ın aslının insan bedeninde topluluğu olarak, İslâm oluşu meydana çıktı. Harflerde muarife olmuş hakikat: ELİF, bütün harflerin Kutbu’dur ve Kutub makamı da herşeyi ayakta tutan HAYAT’tır.
*
Bir harika: SAMİRİ’nin Boğası… Varlıkta acılık, insan tercüman, Allah’tan uzak oluştadır; ve saadet yolu, bu ebedî uzaklığı yakınlaştırmaya çalışmaktan ibaret… HARİKA: Evet. Yemek karışımı. Acı… Romence, APA: Acı. Su… İspanyolca, AGUA: Su. Salgı. Meyve suyu… İspanyolca, AGUJA: İğne. İbre. Pusula ibresi. Saatte Akreb ve Yelkovan… Yelkovan: Yel toplayan. “Ruhîleşen”… “Adlî Tıbb”a ilgi: Aguja, aynı zamanda “Terazî dili” demek… AGUJA: AGU-JA… JA: Ze… ZE harfi, Allah’ın “Hayy-Hayat sahibi, diri” anlamında ismi ve “Hava” mertebesiyle ilgili… AGUJA: Hayat suyu… “Hayat suya işledi!”… HARK: Yarma. Yırtma. “Bâtın ilmi”… Herhâlde Yunus Emre hatırlandı: “Zehirli pişmiş aşı yemeye kim gelir?”… SUZ: Yanmak. Yakınmak… Romence, SUZ ve SUZİ: İşitme. Duyu. KUVVE-İ Samir. Rivayet edilen… KUVVE, hem fikir, hem “duyu-hasse” uzuvlarına âit ihsas, kabiliyet ve kuvvettir; selâhiyettir… SAMİR: Meyveli ağaç. Gece toplantıları… SAMİRİ’NİN ÖKÜZÜ: Mal, “temayül etmek, meyletmek”ten gelir. Musa Aleyhisselâm’ın ayrıldığı bir yerde, SAMİRİ isimli kuyumcu, Cebrail Aleyhisselâm’ın bastığı toprağı görür; ve kavmine altun gümüş ne varsa vermelerini, kendilerine bir put yapacağını söyler. Ve Cebrail –ruh’tur– Aleyhisselâm’ın bastığı toprağı da içine katarak heykeli tamamlar; onun böğürmesi… Ruhun tecelli ettiği yere, “Nasuh” denir; insanla ilgili… Ve orada bildiğimiz hayat başlar… Heykel kalıbında tecelli eden “içgüdü” kuvvesi ve öküzün böğürmesi… SE harfi ile ilgi içindeyiz: “SE’nin zâtî özellikleri yücedir / Nitelikte ve fiilde / Tek başına zât sırrıyla tecelli ederse / Birinci günde –Pazar– halk ona ibadet eder / Nitelik sırrıyla sabit olarak tecelli ederse / İkinci gün –Pazartesi– niteliği kendini över / Fiil sırrıyla tecelli ederse / Üçüncü günde –Salı– âlem onu mutlu eder!”… Allah’tan başka İlah yoktur; tapılacak olan da… Pazar günü, İnsanî hakikatin perdeleri bahsinde, Salı günü ve Nuh Aleyhisselâm’ın gaybı; Putlara tapan kavminin kendisine inananları dışındakilerin “tufan” ile helâkı malûm… Bazartesi günü, putları kıran İbrahim Aleyhisselâm’ın gaybı… Salı günü, Musa Aleyhisselâm’ın gaybı; “Kelîmullah-Allah’la konuşan”ın… Onun SAMİRİ’NİN BOĞASI’nı yıkması, bozması bilinen… Burada tecelli eden mânânın tercümanı da Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nden: “Eğer kâfir putlarda ne aradığını bilseydi, kâfir olmazdı; Müslüman da onların putlarda ne aradığını bilseydi, mecazî imândan usanırdı!”… İyi-kötü tek renk, “gecede-bilinmezde”; hak ile bâtılı birbirinden ayırarak –tasarruf ederek– inhisarımıza alışımız, SE harfi vesilesinde her harf ile ilgili bir hakikatten: İnsanda ve ona dair kuşatan çevre hakikatine dair ne varsa İNSAN merkezinde ve “Allah ve Resûlü” dizginindedir.
*
BİTKİ –ki takdim yazımda Kust otu–, madde ve hayvanda “nefsi” tanıyan BERZAH; “Allah’ın SE harfi ile işaretlenen REZZAK (Rızk veren) ismi tasarrufunda, “Bitkiler” mertebesi, insanda Kemer bölgesinde… Bir ismi de “El-Kelîm Suresi” olan TA-HA Suresi’nde, bildiğimiz SU ile ilgilendirilen hayat, BİTKİ’den başlar: “O ki, sizin için yeryüzünde bir beşik yaptı ve onda size yollar açtı; gökten bir su indirdi de, bu sebeble çeşitli bitkilerden çiftler çıkarmaktayız. / Hem kendiniz yiyiniz, hem de hayvanlarınızı otlatınız. Şübhesiz bunda akıl sahibleri –insan– için çok işaretler, çok âyetler vardır / Sizi o yerden, –topraktan– yarattık, yine ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi –tekrar bedenen– bir defa daha çıkartacağız”… Kıyamet, Halk Âlemi’nin sonu hayat için… Lâfızda, SE’nin hükmünde hem “cansızlarda” ortaya çıkması, hem de “bitki” mertebesine işaret etmesi bir çelişki gibi dururken, bu husus da açık oldu: Cisim, maddeden insan bedenine kadar herşey… Şey: Nesne. Uzaklık… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda NEME: Şey… NEAM: Yemek… Demek ki, maddeden yemeğe kadar herşey, KİMSE’dir; için olan, kendi tek başına temel olmadan, temel olan birşey, bir sabit… Bu, “Hebaî-Hebadan” olan “ilk madde-Esir”in de tarifi; TE harfiyle gösterilen ve Allah’ın “Kabid-Sıkıcı, kısıcı” ismi Kamer menzillerinden “Kalbe” dair… KİMSE: KİM-SE… “Kim için”i böyle… Demek kim, –ne, şey, vesaire–, bâtınını sorduran, ona bağlı aranan… En ulvînin ilgisinde en yücenin taşıyıcısı iken, en süflinin temsilcisi de o… Kur’ân’da bildirilen: İçinde bulunduğumuz âlem, “süflilerin en süflisi”… Beden olmasaydı, İNSAN’ın bütün âlemlerce bilinen üstünlüğü bilinmeyecekti… İmâm-ı Gazalî Hazretleri: “Allah’ın bütün isim ve sıfatlarının tecelli etmesi bakımından, bu âlemden daha güzeli yoktur!”… Bu âlem, nefsiyle meleklerden üstün olmaya memur İNSAN’ın, –Allah katında bakan gözbebeği, hakiki İNSAN ve Halife– olanın isbatı yeridir… Maddî-manevî, herkes kendi rızkını - rızkı onun, bulur… Bizim davamızın “Kâmil beden” hükmü, İDEOLOCYA örgüsüdür; derinliğine ve genişliğine doğru yürüyüşünde istikametlendiren de İBDA’dır.
Baran Dergisi 355. Sayı