İngiltere merkezli İslâmofobi izleme kuruluşu Tell Mama'nın verilerine göre, ülkede geçen yıl Müslümanlara yönelik saldırılar yüzde 73 oranında arttı. Raporda, siyasî söylemlerde İslâm düşmanlığının normalleşmesi ve aşırı sağın yaydığı “Büyük Yer Değiştirme” gibi komplo teorilerinin, bu saldırılardaki artışın başlıca nedenleri olduğu belirtildi. Ancak bu analiz, saldırıların temel dinamiklerini tam olarak açıklamıyor.

Çünkü mesele yalnızca İngiltere’nin iç siyasetiyle sınırlı değil. Müslümanlara yönelik saldırılar, küresel bir ölüm sisteminin parçası olarak işliyor. Batı’nın şekillendirdiği bu ırkçı düzen, Müslümanları yalnızca marjinalize edilen bir topluluk olarak değil, doğrudan hedef alınması gereken bir tehdit olarak kodluyor. Gazze’de, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da Müslüman hayatı hiçe sayıldığında, İngiltere sokaklarında Müslümanlara saldırmanın önü açılmış oluyor.

Müslümanlara Yönelik Sistematik Saldırı

İslâm düşmanlığı, bireysel nefret suçlarıyla açıklanamayacak kadar örgütlü bir sistemin parçası. Batı’da Müslümanlar, yalnızca günlük hayatta dışlanmakla kalmıyor; eğitim, sağlık, istihdam gibi temel alanlarda da sistematik ayrımcılığa maruz kalıyor. Ancak bu ayrımcılık, sadece sosyal dışlanma boyutuyla sınırlı değil. İşgal edilen topraklarda insansız hava araçlarıyla gerçekleştirilen suikastlerden, Batı şehirlerinde Müslümanların sokak ortasında linç edilmesine kadar uzanan geniş çaplı bir şiddet mekanizması var.

Bugün, İngiltere’de “önlem” adı altında yürürlüğe konulan Prevent politikası, Müslümanları sürekli bir şüphe altında tutarak, onları devlet eliyle hedef haline getiriyor. Aynı süreç, Avrupa’nın diğer ülkelerinde, ABD’de ve Hindistan’da farklı mekanizmalarla işletiliyor. Bu sistem, Müslümanları “tehdit” olarak kodluyor ve her türlü saldırıyı meşrulaştırıyor.

Erdoğan: Dünya Gazze için harekete geçmeli Erdoğan: Dünya Gazze için harekete geçmeli

Gazze’de Öldüren Zihin, Londra’da Saldırıyı Meşrulaştırıyor

Bugün Gazze’de İsrail’in Müslümanlara yönelik gerçekleştirdiği katliamlar, yalnızca bir bölgeyle sınırlı kalmıyor. Filistin’de işlenen suçlar, İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da Müslümanlara yönelik saldırılara “izin” veriyor. Gazze’de öldürülen bir çocuğun ardından, Londra’da başörtülü bir kadına saldırmanın psikolojik eşiği düşüyor. Çünkü Batı’nın kurduğu küresel sistem, Müslüman varlığını baştan itibaren meşru bir hedef olarak belirlemiş durumda.

Mesele yalnızca yerel bir nefret dalgası değil, Müslüman varlığını dünya genelinde yok etmeye dayalı bir projedir. Batı'nın sözde “demokrasi” ve “özgürlük” maskesi ardında şekillenen bu düzen, İslâm coğrafyasında süregelen savaşlardan, Avrupa’nın sokaklarında yaşanan saldırılara kadar uzanan geniş bir kıyım zincirini besliyor.

Bugün, İngiltere sokaklarında Müslümanların linç edilmesini anlamak için sadece İngiltere siyasetine bakmak yeterli değil. Gerçek, Gazze’deki bombalarla, Hindistan’daki çetelerin saldırılarıyla, Fransa’nın İslâmî okulları kapatma politikalarıyla iç içe geçmiş bir sistemin parçasıdır. İslâm düşmanlığı, bir devletin ya da bir siyasî grubun meselesi değil; Batı'nın şekillendirdiği küresel bir suikast mekanizmasının tezahürüdür.

Ve bu mekanizma, Müslümanlar var olduğu sürece daha da saldırganlaşacak.

Kaynak: UK anti-Muslim violence: How killing in Gaza enables attacks in Gloucester | Middle East Eye