Aralık ayı başlarında Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Beyt Lahiya kentinde iç çamaşırlarına kadar soyulmuş, diz çöktürülmüş ya da dizüstü çökmüş halde oturtulduktan sonra gözleri bağlanarak tıpkı bir hayvan gibi İsrail askeri kamyonlarının arkasına bindirilen onlarca Filistinli erkeği gösteren görüntüler dünya çapında dolaşıma girdi. İsrailli güvenlik yetkililerinin daha sonra doğruladığı üzere, gözaltına alınanların büyük çoğunluğu Hamas'la bağlantısı olmayan sivillerdi ve ordu tarafından ailelerine nerede oldukları bildirilmeden götürüldüler. Bazıları bir daha geri dönmedi.

+972 Magazine ve Local Call, bu görüntülerde yer alan ya da olay yeri yakınlarında tutuklanarak İsrail askeri gözaltı merkezlerine götürülen ve Gazze'ye geri gönderilmeden önce birkaç gün hatta haftalarca burada tutulan dört Filistinli sivil ile konuştu. Bu kişilerin ifadeleri -çeşitli Arap medya kuruluşları tarafından geçtiğimiz haftalarda kuzeydeki Zeytun, Cebaliye ve Şucaiye bölgelerinde benzer koşullarda tutuklanan Filistinlilere ilişkin yayınlanan 49 video tanıklık ile birlikte- İsrail askerlerinin sivil ve savaşçı tüm tutuklulara yönelik sistematik taciz ve işkencelerine işaret etmektedir.

Bu tanıklıklara göre, İsrail askerleri Filistinli tutukluları elektrik şokuna maruz bıraktı, çakmaklarla derilerini yaktı, ağızlarına tükürdü ve kendi üzerlerine dışkılayana kadar uykudan, yiyecekten ve banyoya erişimden mahrum bıraktı. Birçoğu saatlerce bir çite bağlandı, kelepçelendi ve günün büyük bölümünde gözleri bağlandı. Bazıları tüm vücutlarının dövüldüğünü ve boyunlarında ya da sırtlarında sigara söndürüldüğünü ifade etmiştir. Bu koşullar altında tutulan birkaç kişinin öldüğü bilinmektedir.

Konuştuğumuz Filistinliler, Beyt Lahiye'de fotoğraflarının çekildiği 7 Aralık sabahı İsrail askerlerinin mahalleye girdiğini ve tüm sivillere evlerini terk etmelerini emrettiğini söyledi. Filistin İnsan Hakları Merkezi'nde hukuk araştırmacısı olan ve o gün küçük kardeşiyle birlikte gözaltına alınan Eymen Lubad, +972 ve Local Call'a yaptığı açıklamada, "'Tüm siviller aşağı inmeli ve teslim olmalı' diye bağırıyorlardı" dedi.

İfadelere göre, askerler tüm erkeklere soyunmalarını emretti, onları bir yerde topladı ve daha sonra sosyal medyada yayılan fotoğrafları çekti (üst düzey İsrailli yetkililer o zamandan beri görüntüleri paylaştıkları için askerleri azarladı). Bu arada kadın ve çocuklara Kemal Udvan Hastanesi'ne gitmeleri emredildi.

Dört farklı tanık ayrı ayrı +972 ve Local Call'a, sokakta kelepçeli halde otururken askerlerin mahalledeki evlere girdiğini ve evleri ateşe verdiğini söyledi. +972 ve Local Call yanan evlerden birinin fotoğraflarını elde etti. Askerler gözaltına alınanlara "Gazze Şeridi'nin güneyine tahliye edilmedikleri" için tutuklandıklarını söyledi.

Savaşın ilk zamanlarından bu yana yüz binlerce kişinin güneye doğru kaçmasına neden olan İsrail'in sınır dışı emirlerine rağmen bilinmeyen sayıda Filistinli sivil Gazze Şeridi'nin kuzey kesiminde kalmaya devam ediyor. Konuştuğumuz kişiler güneye giderken ya da orada barınırken İsrail ordusu tarafından bombalanma korkusu, Hamas militanlarının kendilerini vuracağı korkusu, aile üyelerinin hareket güçlüğü ya da engellilik durumu ve güneyde yerinden edilmiş kişiler için kurulan kamplardaki yaşamın belirsizliği gibi çeşitli nedenler sıraladılar. Örneğin Lubad'ın eşi yeni doğum yapmıştı ve yeni doğmuş bir bebekle evlerini terk etmenin tehlikelerinden korkuyorlardı.

Beyt Lahiye'de olay yerinde çekilen bir videoda, elinde megafon tutan bir İsrail askeri, çıplak ve dizlerinin üzerinde, elleri başlarının arkasında sıralar halinde oturan gözaltındaki sakinlerin önünde duruyor ve şöyle diyor "İsrail ordusu geldi. Gazze [Şehri] ve Cebaliye'yi başınıza yıktık. Cebaliye'yi işgal ettik. Gazze'nin tamamını işgal ediyoruz. İstediğiniz bu mu? Hamas'ı yanınızda istiyor musunuz?" Filistinliler sivil olduklarını haykırarak karşılık veriyor.

Beyt Lahiye'deki tutukluların fotoğrafında yer alan Gazze'deki El Ezher Üniversitesi öğrencisi Maher +972 ve Local Call'a "Evimiz gözlerimin önünde yandı" dedi (İsrail ordusunun halen bir askeri gözaltı merkezinde tutulan aile üyelerine zarar vermesinden korktuğu için takma isim kullanmak istedi). Görgü tanıkları yangının kontrolsüz bir şekilde yayıldığını, sokağın dumanla dolduğunu ve askerlerin bağlı Filistinlileri alevlerden birkaç metre uzağa taşımak zorunda kaldığını söyledi.

"Askere, 'Evim yandı, bunu neden yapıyorsunuz?' dedim. O da 'Bu evi unut' dedi" diye hatırlıyor Beyt Lahiye'den bir fotoğrafta görünen ve aynı nedenlerle takma isim kullanmak isteyen bir başka Filistinli Nidal.

Kassam Tugayları işgalci avına devam ediyor Kassam Tugayları işgalci avına devam ediyor

"Neremin acıdığını sordu, sonra sertçe vurdu"

Şu anda Gazze'den 660'tan fazla Filistinlinin İsrail hapishanelerinde tutuklu olduğu biliniyor -bunların çoğu Necef çölündeki Ketziot Hapishanesi'nde. Ordunun açıklamayı reddettiği ancak sayıları birkaç bine kadar çıkabilen bir başka sayı ise Be'er Şeva yakınlarındaki Sde Teyman askeri üssü de dahil olmak üzere, tutuklulara yönelik kötü muamelenin büyük kısmının gerçekleştiği iddia edilen çeşitli askeri üslerde tutuluyor.

İfadelere göre, Beyt Lahiye'deki Filistinli tutuklular kamyonlara yüklenerek bir sahile götürüldü. Burada saatlerce bağlı bir şekilde bırakılmışlar ve bir fotoğrafları çekilerek sosyal medyada dolaşıma sokulmuş. Lubad, İsrailli kadın askerlerden birinin birkaç tutukluyu dansa kaldırdığını ve ardından onları filme aldığını anlattı.

Gözaltına alınanlar, hala iç çamaşırlarıyla, daha sonra İsrail içinde, Zikim askeri üssü yakınlarındaki başka bir sahile götürüldü ve burada, ifadelerine göre, askerler onları sorguladı ve ciddi şekilde dövdü. Basında çıkan haberlere göre, askeri istihbarat birimi olan IDF Birim 504 üyeleri bu ilk sorgulamaları gerçekleştirdi

Maher yaşadıklarını +972 ve Local Call'a anlattı: "Bir asker bana 'Adın ne?' diye sordu ve karnıma yumruk atmaya ve tekmelemeye başladı. 'İki yıldır Hamas'tasın, seni nasıl işe aldıklarını anlat' dedi. Ona öğrenci olduğumu söyledim. İki asker bacaklarımı açtı ve orama yumruk attı ve yüzüme yumruk attı. Öksürmeye başladım ve nefes almadığımı fark ettim. Onlara 'Ben sivilim, ben sivilim' dedim.

"Elimi vücuduma doğru uzattığımı ve ağır bir şey hissettiğimi hatırlıyorum," diye devam etti Maher. "Bunun bacağım olduğunu fark etmedim. Vücudumu hissetmemeye başladım. Askere acıdığını söyledim, durdu ve nerem olduğunu sordu, karnım dedim ve sonra karnıma sertçe vurdu. Bana ayağa kalkmamı söylediler. Bacaklarımı hissetmiyordum ve yürüyemiyordum. Her düştüğümde beni tekrar dövüyorlardı. Ağzım ve burnum kanıyordu ve bayılmışım."

Askerler gözaltına alınanlardan bazılarını aynı şekilde sorguladı, fotoğraflarını çekti, kimliklerini kontrol etti ve sonra onları iki gruba ayırdı. Maher ve Lubad'ın küçük kardeşi de dahil olmak üzere çoğu Gazze'ye geri gönderildi ve aynı gece evlerine ulaştı. Lubad'ın kendisi de o gün Beyt Lahiye'de gözaltına alınan ve İsrail içindeki bir askeri gözaltı merkezine nakledilen yaklaşık 100 kişilik ikinci grubun bir parçasıydı.

Oradayken, tutuklular düzenli olarak "uçakların inip kalktığını" duydular, bu nedenle büyük olasılıkla Be'er Sheva'nın yanında bir hava alanı bulunan Sde Teyman üssünde tutuldular. İsrail ordusuna göre, Gazze'den gelen tutuklular işlem için burada tutuluyor yani sivil veya "yasadışı savaşçı" olarak sınıflandırılıp sınıflandırılmayacaklarına karar veriliyor.

İsrail Ordusu Sözcülüğü'ne göre askeri gözaltı tesisleri, tutukluların İsrail Cezaevi Servisi'ne nakledilmeden önce ya da serbest bırakılıncaya kadar sadece sorgulanmaları ve ilk kontrollerinin yapılması için kullanılıyor. Ancak tesiste tutulan Filistinlilerin ifadeleri tamamen farklı bir tablo çiziyor.

"Bütün gün işkence gördük"

Askeri üssün içinde Filistinliler yaklaşık 100 kişilik gruplar halinde tutuluyordu. İfadelere göre, tüm zaman boyunca elleri ve gözleri bağlı tutuldular ve sadece gece yarısı ile sabah 5 arasında dinlenmelerine izin verildi.

Her kümedeki tutuklulardan biri, İbranice bildiği için askerler tarafından seçilmiş ve kendisine "Shawish" (hizmetçi veya uşak için kullanılan argo bir terim) unvanı verilmiş, gözleri bağlı olmayan tek kişiydi. Eski tutuklular, kendilerini koruyan askerlerin yeşil lazer fenerleri olduğunu ve bu fenerleri hareket eden, acıdan pozisyon değiştiren ya da ses çıkaran herkesi işaretlemek için kullandıklarını anlattılar. “Shawish" bu tutukluları tesisi çevreleyen dikenli tel örgünün diğer tarafında duran askerlere götürüyor ve burada cezalandırılıyorlardı.

İfadelere göre en yaygın ceza, tel örgülere bağlanmak ve birkaç saat süreyle kollarını kaldırmak zorunda bırakılmaktı. Kollarını indiren kişi askerler tarafından götürülüp dövülüyordu.

Nidal +972 ve Local Call'a "Bütün gün işkence gördük" dedi. "Diz çöktük, başımız eğikti. Bunu yapamayanlar, asker onu bırakmaya karar verene kadar iki ya da üç saat boyunca çitlere bağlandı. Ben yarım saat boyunca bağlı kaldım. Tüm vücudum ter içinde kaldı; ellerim uyuştu.

Lubad kuralları "Hareket edemezsin" diye hatırlıyor. "Hareket edersen asker sana lazer tutuyor ve Shawish'e 'Onu dışarı çıkar, ellerini kaldır' diyor. Eğer ellerini indirirsen, Shawish seni dışarı çıkarıyor ve askerler seni dövüyor. İki kez çitlere bağlandım. Ellerimi yukarıda tuttum çünkü etrafımda gerçekten yaralanan insanlar vardı. Bir kişi kırık bir bacakla geri geldi. Çitin diğer tarafından dayak ve çığlık seslerini duyuyorsunuz. Gözbağının arkasından bakmaya ya da gözetlemeye korkuyorsunuz. Eğer baktığınızı görürlerse, bu bir cezadır. Sizi dışarı çıkarırlar ya da çitlere bağlarlar."

Gözaltından serbest bırakılan bir başka genç Gazze'ye döndükten sonra basına şunları söyledi: "İnsanlar sürekli işkence görüyordu. Çığlık sesleri duyuyorduk. Onlar [askerler] bize 'Neden Gazze'de kaldınız, neden güneye gitmediniz? Ben de onlara 'Neden güneye gidelim ki? Evlerimiz hala duruyor ve Hamas'la bir bağlantımız yok' dedim. Bize 'Güneye inin - 7 Ekim'de [Hamas tarafından düzenlenen saldırıyı] kutladınız' dediler."

Lubad bir vakada, diz çökmeyi reddeden ve ellerini kaldırmak yerine indiren bir tutuklunun elleri kelepçelenerek dikenli tel örgülerin arkasına götürüldüğünü söyledi. Tutuklular dayak sesi duymuşlar, ardından tutuklunun bir askere küfrettiğini ve sonra da bir silah sesi duymuşlar. Tutuklunun gerçekten vurulup vurulmadığını ya da hayatta mı yoksa ölü mü olduğunu bilmiyorlar; her halükarda, konuştuğumuz kişiler orada tutuldukları süre boyunca geri dönmedi.

Arap medya kuruluşlarıyla yapılan röportajlarda eski tutuklular, tesiste tutulan diğer tutukluların yanlarında öldüğünü ifade etti. "İçeride insanlar öldü. Biri kalp hastasıydı. Onu dışarı attılar, onunla ilgilenmek istemiyorlardı." diyor bir kişi Al Jazeera'ye.

Lubad'la birlikte olan birkaç tutuklu da ona böyle bir ölümden bahsetti. Kendisi gelmeden önce El Şati mülteci kampından hasta olan yaşlı bir adamın gözaltı koşullarının bir sonucu olarak tesiste öldüğünü söylediler. Tutuklular onun ölümünü protesto etmek için açlık grevi yapmaya karar vermişler ve kendilerine verilen peynir ve ekmekleri askerlere iade etmişler. Tutuklular Lubad'a, geceleri askerlerin gelip kelepçeliyken kendilerini ciddi şekilde dövdüklerini ve ardından üzerlerine göz yaşartıcı gaz kapsülleri attıklarını anlattı. Bunun üzerine tutuklular grev yapmayı bıraktı.

İsrail ordusu +972 ve Local Call'a yaptığı açıklamada Gazze'den gelen tutukluların tesiste öldüğünü doğruladı. Ordu Sözcüsü, "Gözaltı tesisinde tutulan tutukluların öldüğü bilinen vakalar var” dedi: "Prosedürlere uygun olarak, her tutuklu ölümü için ölüm koşullarına ilişkin bir inceleme de dahil olmak üzere bir inceleme yapılır. Tutukluların cesetleri askeri talimatlara uygun olarak muhafaza edilmektedir."

Gazze'ye geri bırakılan Filistinliler video tanıklıklarında askerlerin tutukluların vücutlarında sigara söndürdüğü ve hatta elektrik şoku verdiği vakaları anlatıyor. Al Jazeera'ye konuşan genç bir adam "18 gün boyunca gözaltında tutuldum. [Asker] uyuduğunuzu görüyor, bir çakmak alıyor ve sırtınızı yakıyor. Birkaç kez sırtımda sigara söndürdüler. Gözleri bağlı olanlardan biri [askere] 'Su içmek istiyorum' dedi ve asker ona ağzını açmasını söyleyip içine tükürdü.” ifadelerini kullanıyor.

Bir başka tutuklu da beş ya da altı gün boyunca işkence gördüğünü söyledi. "'Tuvalete mi gitmek istiyorsun? Yasak' denildiğini anlattı. "[Asker] seni dövüyor. Ve ben Hamas değilim, ne için suçlanabilirim ki? Ama size sürekli şunu söylüyor: 'Sen Hamas'sın, Gazze'de kalan herkes Hamas'tır. Hamas olmasaydınız güneye giderdiniz. Biz size güneye gitmenizi söyledik."

Serbest bırakılan bir başka tutuklu Şadi el Adeviye de TRT'ye video kaydıyla verdiği ifadede şunları söyledi "Boynumuzda, ellerimizde ve sırtımızda sigara söndürdüler. Ellerimize ve kafamıza tekme atıyorlar. Ve elektrik şoku veriyorlar."

Serbest bırakılan bir başka tutuklu Refah'taki bir hastaneye vardıktan sonra Al Jazeera'ye "Hiçbir şey isteyemezsiniz" dedi. "'İçecek bir şey istiyorum' derseniz, vücudunuzun her yerini darp ediyorlar. Yaşlı ve genç arasında hiçbir fark yok. Ben 62 yaşındayım. Kaburgalarıma vurdular ve o zamandan beri nefes almakta zorlanıyorum."

'Göz bağını çıkarmaya çalıştım ve bir asker kafama tekme attı'

İsrail'in Gazze'de gözaltına aldığı Filistinliler, ister asker ister sivil olsun, 2002 tarihli "Yasadışı Savaşçılar Yasası" kapsamında muamele görüyor. İsrail'in bu yasası, devlete düşman savaşçılarını savaş esiri statüsü vermeden ve standart yasal işlemler olmaksızın uzun süreler boyunca gözaltında tutma yetkisi veriyor. İsrail tutukluların bir avukatla görüşmesini engelleyebiliyor ve adli incelemeyi 75 güne kadar ya da bir hakim onaylarsa altı aya kadar erteleyebiliyor.

Ekim ayında mevcut savaşın patlak vermesinin ardından bu yasa değiştirildi: 18 Aralık'ta Knesset tarafından onaylanan düzenlemeye göre, İsrail bu tür tutukluları gözaltı emri çıkarmadan da 45 güne kadar tutabilir ki bu hüküm endişe verici sonuçlara yol açıyor.

İsrail'deki İşkenceye Karşı Halk Komitesi'nin icra direktörü Tal Steiner +972 ve Local Call'a verdiği demeçte "45 gün boyunca yoklar" dedi. "Ailelerine haber verilmiyor. Bu süre zarfında insanlar ölebilir ve kimsenin bundan haberi olmaz. Olayın gerçekleştiğini kanıtlamak zorundasınız. Pek çok insan ortadan kaybolabilir."

İsrailli insan hakları STK'sı HaMoked, Gazze'deki insanlardan İsrail ordusu tarafından gözaltına alınan ve yakınlarının nerede olduklarını bilmediği 254 Filistinliyle ilgili telefonlar aldı. HaMoked Aralık ayı sonunda İsrail Yüksek Mahkemesi'ne başvurarak ordunun elinde tuttuğu Gazze sakinleri hakkında bilgi vermesini talep etti.

İsrail Cezaevi Servisi'nden bir kaynak +972 ve Local Call'a yaptığı açıklamada Gazze'den alınan tutukluların çoğunun ordu tarafından gözaltında tutulduğunu ve cezaevlerine nakledilmediğini söyledi. İsrail ordusunun sivilleri hapsetmek için Yasadışı Savaşçılar Yasasını kullanırken onlardan istihbari bilgi elde etmeye çalışıyor olması muhtemeldir.

Local Call ve +972'ye konuşan tutuklular, askeri tesiste Hamas veya İslami Cihad üyesi olduklarını bildikleri kişilerle birlikte tutulduklarını söyledi. İfadelere göre, İsrail askerleri siviller ile bu grupların üyeleri arasında ayrım yapmıyor ve herkese aynı şekilde davranıyor. Yaklaşık bir ay önce Beyt Lahiye'de aynı grup içinde tutuklananlardan bazıları henüz serbest bırakılmadı.

Nidal, tutukluların maruz kaldığı şiddetin yanı sıra gözaltı koşullarının da son derece ağır olduğunu anlattı: "Tuvalet iki tahta parçası arasındaki ince bir açıklıktı" dedi. "Bizi oraya ellerimiz ve gözlerimiz bağlı olarak koyuyorlardı. İçeri giriyorduk ve kıyafetlerimizin üzerine idrarımızı yapıyorduk. Ve orada su da içiyorduk."

İsrail askeri üssünden serbest bırakılan siviller +972 ve Local Call'a birkaç gün sonra sorgulanmak üzere bir tesisten diğerine götürüldüklerini anlattı. Çoğu sorgu sırasında dövüldüklerini söyledi. Kendilerine Hamas ya da İslami Cihad üyesi tanıyıp tanımadıkları, 7 Ekim'de olanlar hakkında ne düşündükleri, aile üyelerinden hangisinin Hamas üyesi olduğu, 7 Ekim'de İsrail'e kimin girdiği ve neden "istendiği gibi" güneye kaçmadıkları soruldu.

Lubad üç gün sonra sorgulanmak üzere Kudüs'e götürüldü. "Sorgucu yüzüme yumruk attı ve sonunda beni dışarı çıkardılar ve gözlerimi bağladılar" dedi. "Acıdığı için göz bağını çıkarmaya çalıştım ve bir asker alnıma tekme attı, ben de öylece bıraktım.

"Yarım saat sonra, bir üniversite profesörü olan başka bir tutukluyu getirdiler" diye devam etti Lubad. "Görünüşe göre sorgulama sırasında onlarla işbirliği yapmamış. Benim yanımda onu gerçekten acımasızca dövdüler. Ona 'Hamas'ı savunuyorsun, sorulara cevap vermiyorsun. Dizlerinin üzerine çök, ellerini kaldır' dediler. İki kişinin bana doğru geldiğini hissettim. Dövülme sırasının bende olduğunu düşündüm ve hazırlanmak için vücudumu sıktım. Biri kulağıma fısıldadı: 'Köpek de. Anlamadığımı söyledim. Bana 'Söyle, her köpek için bir gün gelecek’ dedi." diyerek ölümü ya da cezalandırılmayı ima etti.

Lubad daha sonra gözaltı hücresine geri bırakıldı. Ona göre Kudüs'teki koşullar güneydeki tesisten daha iyiydi. İlk kez kelepçelenmemiş ya da gözleri bağlanmamıştı. "O kadar çok acı çekiyordum ve o kadar yorgundum ki uyuyakalmışım, hepsi bu" dedi.

'Bize tavuk ya da koyun gibi davranıldı'

14 Aralık'ta, Beyt Lahiye'deki evinden alındıktan bir hafta sonra, karısını ve üç çocuğunu geride bırakan Lubad, İsrail ile Gazze Şeridi arasındaki Kerem Şalom Sınır Kapısı'na giden bir otobüse bindirildi. Lubad 14 otobüs ve yüzlerce tutuklu saydı. O ve başka bir tanık +972 ve Local Call'a askerlerin kendilerine kaçmalarını söylediğini ve "kim arkasına bakarsa onu vuracağız" dediklerini anlattı.

Gözaltına alınanlar Kerem Şalom'dan, son haftalarda dev bir mülteci kampına dönüşen ve yüz binlerce yerinden edilmiş Filistinlinin yaşadığı Refah'a yürüdü. Serbest bırakılan tutuklular gri pijama giyiyordu ve bazıları Filistinli gazetecilere bileklerinde, sırtlarında ve omuzlarında, görünüşe göre gözaltında maruz kaldıkları şiddetin bir sonucu olarak oluşan yaraları gösterdi. Gözaltı merkezine geldiklerinde kendilerine verilen numaralı bilezikleri takıyorlardı.

Refah'ta çok sayıda saha araştırmacısı bulunan Cenevre merkezli insan hakları örgütü Euro-Med Monitor, +972 ve Local Call'a yaptığı açıklamada, son haftalarda en az 500 Gazzelinin İsrail gözetiminde tutulduktan sonra serbest bırakıldığını tahmin ettiklerini söyledi ve ağır işkence ve kötü muamele tanıklıklarını anlattı.

Tutuklular gazetecilere Refah'ta nereye gideceklerini ya da ailelerinin nerede olduğunu bilmediklerini söyledi. Birçoğu yalınayaktı. İçlerinden biri "17 gün boyunca gözlerim bağlıydı" dedi. Bir diğeri ise "Bize tavuk ya da koyun muamelesi yapıldı" dedi.

Refah'a gelen tutuklulardan biri +972 ve Local Call'a iki hafta önce serbest bırakıldığından beri naylon bir çadırda yaşadığını söyledi. "Daha bugün ayakkabı aldım" dedi. "Refah'ta nereye bakarsanız bakın çadır görüyorsunuz. Serbest bırakıldıktan sonraki süreç benim için mental olarak çok zor oldu. Savaştan önce 200.000 nüfuslu bir şehirde bir milyon insan yaşıyor."

Lubad Refah'a vardığında hemen eşini aramış. Eşinin ve çocuklarının hayatta olduğunu duyunca çok sevinmiş. "Hapishanedeyken onları, yeni doğan bebeğimizle tek başına zor durumda olan karımı düşünüp duruyordum" diye anlatıyor.

Ancak telefonda ailesinin kendisine bir şey söylemediğini hissediyordu. Sonunda Lubad, küçük kardeşinin Zikim Plajı'ndaki gözaltından döndükten bir saat sonra, komşusunun evine isabet eden bir İsrail bombasıyla hayatını kaybettiğini öğrendi.

Kardeşini en son ne zaman gördüğünü hatırlayan Lubad şunları söyledi: "Orada çıplak bir şekilde oturduğumuzu gördüm, hava çok soğuktu ve ona fısıldadım, 'Geçti, geçti, sağ salim döneceksin'"

Gözaltı sırasında Lubad'ın eşi çocuklarına onun yurtdışına gittiğini söylemiş; Lubad buna inandıklarından emin değil. Üç yaşındaki oğlu o gün onu sokakta kıyafetlerini çıkarırken görmüş. "Oğlum hayvanat bahçesine gitmeyi çok istiyordu ama Gazze'de hayvanat bahçesi [kalmadı]. Ben de ona seyahatim sırasında Kudüs'te bir tilki gördüğümü söyledim ve gerçekten de sorgulandığım sırada sabahları birkaç tilki geçiyordu. Her şey bittikten sonra onu da tilkileri görmeye götüreceğime söz verdim."

Bu haberde yer alan İsrail askerlerinin Beyt Lahiye'de gözaltına alınan Filistinlilerin evlerini yaktığı iddialarına yanıt veren İsrail ordu sözcüsü, iddiaların "inceleneceğini" belirterek, "binadaki dairelerde Hamas'a ait belgelerin yanı sıra çok sayıda silah bulunduğunu" ve binadan İsrail güçlerine ateş açıldığını ileri sürdü.

Ordu sözcüsü Gazze'deki Filistinlilerin "terörist faaliyetlere karıştıkları gerekçesiyle" gözaltına alındıklarını ve "terörist faaliyetlere karışmadıkları tespit edilen ve gözaltında tutulmaya devam edilmeleri haklı görülmeyen tutukluların ilk fırsatta Gazze Şeridi'ne geri gönderildiklerini" söyledi.

Kötü muamele ve işkence iddialarıyla ilgili olarak İsrail ordu sözcüsü şunları söyledi: "Gözaltı tesisinde uygunsuz davranış iddiaları kapsamlı bir şekilde soruşturulmaktadır. Tutuklular günlük değerlendirmeye göre risk seviyelerine ve sağlık durumlarına göre kelepçelenmektedir. Günde bir kez, askeri gözaltı tesisinde, ihtiyaç duyan tutukluların tıbbi durumlarını kontrol etmek için bir doktor muayenesi yapılmaktadır."

Ancak +972 ve Local Call'a konuşan tutuklular, sadece tesise vardıklarında bir doktor tarafından muayene edildiklerini ve defalarca talep etmelerine rağmen daha sonra herhangi bir tıbbi tedavi görmediklerini belirttiler.


Kudüs'te yaşayan gazeteci ve aktivist Yuval Abraham tarafından hazırlanan bu içerik Mepa News okurları için Türkçeleştirilmiştir.