“Modern” olduğu iddiasındaki insanın en derin yarası olan ahlak ve vicdan noksanlığının toplumumuzu nasıl bir çürümüşlüğe sürüklediğini; otel yangını, depremzedelere uygulanan fahiş fiyatlar, yenidoğan bebek çetelerinin varlığı, hatta yeni çetelerin çıkması, her afette fiyatların artması, denetimsizlik, ihmalkarlık, ahlaksızlık, vicdansızlık ve benzeri hadise ve örneklerde görmemiz mümkün!

Kemalist sanatçıların Filistin körlüğü Kemalist sanatçıların Filistin körlüğü

Eğitimli olmak, bilmek, hatta en yüksek mertebelere ulaşmak, insana vicdan ve insanlık kazandırmıyorsa, o bilgi ne işe yarar? Yeni doğan bebekler üzerinden kazanç sağlamak için en temel insanî değerleri ayaklar altına alan, son derece yüksek derecede eğitimli bir çetenin varlığı, bizi bu soruyla yüzleşmeye davet ediyor.

Eğitimliydi, evet; ama insafsızdı.

Ruhsuz, merhametsiz ve ahlaksızdı.

Eğitim, vicdansız bir kalbin elinde yıkıcı bir silahtan başka neye dönüşür ki?

Yenideoğan Bebek Çetesi Fh.jpg

İnsanlığı kurtaracak olan bilgi değil, irfandır; diploma değil, ahlaktır. Zira eğitimli bir caninin verebileceği zarar, cehaletin ötesindedir. Ayrıca ahlakın olmadığı yerde tekâmül de olmuyor. Siyasî, iktisadî ve hatta hiç ama hiç olmaması gerektiği hâlde hukukî meselelerde bile bütün münasebetler çıkar/menfaat çerçevesinde kuruluyor ve bu da memleketin ilerlemesine değil, kemirilmesine vesile teşkil ediyor.

Önce ahlak şart! Eğitimle övünmeden evvel ahlâkı merkeze alalım, hikmeti ve merhameti kılavuz edinelim ve bu kültürü iktidar edelim.

Aksi hâlde her diploma, yeni bir felaketin habercisi olmaktan öteye geçmeyecektir. İki kişiden birini kurban diğerini cani yapan rejim ile bırakın toplum, hayvan sürüsü bile idare edilemez!

Yayın kurulu üyemiz ve yazarımız Ömer Emre Akcebe’nin “Kültür felaketi ve çıkış yolu” başlıklı yazısında ifade ettiği üzere, demokrasi menşeili popülist kavga dâhilinde parsa ekseninde mevzi tutan aydın(!)lar türedi ve aydın sorumluluğunu dalkavukluk ve “istemezük” narası seviyesine indirdikten sonra, meseleler meselesi olan Kültür Davası gündeme getirileceği yerde üzerine toprak atılarak yokluğa mahkûm edildi.

Bolu Yangın

Akcebe bu yokluğu şöyle izah ediyor:

“Bugün haberlerde izlediğimiz, Türkiye’nin gündemini işgal eden akla hayale gelmez metotlarla işlenen cinayetler, hainlikler, hırsızlıklar, yolsuzluklar, namussuzluklar, hayâsızlıklar ve arsızlıklar, işte tam da bu yokluk ikliminde peydahlandılar. Fert, toplum ve devlet için şifanın yegâne kaynağı İslâm güneşinden sakınmak için çekilen türlü sütre arkasında, küflü, mantarlı, vıcık vıcık, hastalıklı bir iklim bu. Daha da beteri, hastanın da bu hasta hâlinden nemalanması dolayısıyla, dırdır etmekten keyif alsa bile halinden memnun olduğu lanetli bir iklim. Ne ahlak mesele ediliyor ne de ahlakın yeri.

Tanzimat’tan bu yana Kültür Davası hakkıyla hesaba çekilmemiş, ferd ve toplum meselelerine derinliğine ve genişliğine çözüm getiren bir dünya görüşüne bağlanamamış olmasından ötürü meydana gelen problemler artarak gündemi meşgul etmektedir; evde yemeğin tuzunu fazla kaçırdı diye karısını 70 yerinden bıçaklayan adamdan tutun da paralel devlet diye anılan zihniyete tüm bu belirtilerin işaret ettiği tek bir husus vardır, o da kültür problemimizdir. Yâni belirtileri ortada olan bir hastalık toplumu baştan ayağa sarmıştır fakat başta mevcut hükümet olmak üzere hiç kimse ne bu hastalığın teşhisiyle ne de tedavisiyle ilgilenmemektedir. (...)

(...) Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber, İslâm'ın bu topraklarda esamisi kalmaması için Batı ve Batıcılar tarafından yapılan inkılaplarla köklerinden kopartılan kültürümüzün, bugünkü haliyle bizi ihtar ettiği biricik husus; yeni bir dil, yeni bir anlayış ve toplamında yeni bir kültüre olan ihtiyacımızdır. Devlet ve cemiyet planında 90 senedir süren bağımlılığı nihayete erdirerek, gerçek bir bağımsızlık sağlamanın şartı budur. Bu şart yerine getirilmediği takdirde seçimlerle, günü birlik politikalarla, paralellerle, düzlerle ve ordunun teknik kabiliyetinin dünya çapının üzerine çıkmış olmasıyla, en büyük ekonomi olmakla, bütün yer altı kaynaklarını ele geçirmekle bile bağımsızlık kazanılabileceğinden söz dâhi edilmez.”

Baran Dergisi