Türkiye İstatistik Kurumu'nun verilerine göre, 2023 yılında doğurganlık oranı hızı 1,51 olarak ölçüldü. Bu oran ise nüfusun kendisini yenilme oranının altında kaldı. İstatistiklere göre, doğurganlık hızı düzenli bir şekilde düşmeye devam ediyor.

958 bin 408 doğumun gerçekleştiği 2023 yılında, doğurganlık hızında ciddi bir gerileme yaşandı. 2016 yılında bu oran 2,11 iken 2017 yılında 2,08, 2018 yılında 2,00, 2019 yılında 1,89, 2020 yılında 1,77, 2021 yılında 1,71, 2022'de ise bu oran 1,63 seviyelerine kadar geriledi.

Doğurganlık hızı düştü

Türkiye genelinde doğurganlık hızının 2,10'un altına düşmesiyle beraber sadece 10 ilde bu kritik seviye aşıldı. Buna göre doğurganlık hızının en yüksek olduğu il 3,27 oranıyla Şanlıurfa oldu. En düşük oran ise 1,13 ile Bartın seçildi. Şanlıurfa'dan sonra diğer iller ise sırayla şöyle:

Ağrı, Bitlis, Diyarbakır, Gaziantep, Mardin, Muş, Siirt, Batman ve Şırnak.

Şanlıurfa ilk sırada

Fakat bu illerde bile yıllara oranla doğurganlık hızında düşüş yaşandı. Örneğin, Şanlıurfa’da 2018 yılında 4,16 olan doğurganlık hızı, 2023’te 3,27’ye geriledi. Benzer şekilde, Ağrı’da 3,29’dan 2,20’ye, Diyarbakır’da 2,97’den 2,22’ye ve Şırnak’ta 3,63’ten 2,72’ye düştü.

Gazze kıtlığın eşiğinde Gazze kıtlığın eşiğinde

TÜİK’in doğurganlık hızı verilerine dayanarak yapılan tahminlere göre, Türkiye nüfusu giderek yaşlanacak ve 2044 yılından itibaren ülke nüfusu azalmaya başlayacak.

Azalan doğum oranlarına karşı uzmanlar tarafından politika geliştirilecek

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Her aile üç çocuk sahibi olmalı” çağrısıyla başlayan çalışmalar, 25 Aralık’ta yayımlanan kararnameyle yeni bir aşamaya geçti. Nüfus Politikaları Kurulu kuruldu ve devlet politikası haline getirildi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı başkanlığında bakanlar ve kurum yetkililerinden oluşan kurul, 6 ayda bir toplanarak nüfus politikalarını belirleyecek, doğurganlık oranı ve demografik değişimleri inceleyecek, gerekli önlemleri belirleyecek. alınması gereken önlemleri belirleyecek.

Kadın evine iade edilmeden bu iş olmaz!

Neslin inşasındaki yegane öncü ve toplumun mihenk taşı olan kadının evinden kopartılması, içtimai ahlakın çürümesinden aile mefhumunun yitirilmesine kadar birçok problemin ana kaynağı olduğu su götürmez bir gerçek.

Günden güne annelikten uzaklaştırılan, ev hanımlığının kendisine kerih gösterilen kadınlar evlense bile boşanıyor, çocuk sahibi olmak istemiyor. İçlerindeki annelik duygusunu hayvan sahiplenerek heba ediyor.

Devlet eğer nüfus konusunda bir politika icra etmek istiyorsa kadını ait olduğu yere, yuvasına iade etmeli. Bu hususta kadınlar teşvik edilmeli, kutsal olan annelik müessesine yönlendirilmeli ve buna yönelik programlar yapılmalıdır. Kadının ve erkeğin fıtratına döndürülmesine yönelik çalışmalara ağırlık verilmelidir.

Editör: Ahmet Bostancı