Dört parmak ve yarım metre arasındaki fark
Umumiyetle hepimizin rast geldiği ve rahatsız olduğunu zannettiğim bir husus da camilerde saf tutmayı beceremeyişimiz. Esasında bu hâl, hayatımızdaki düzensizliğin saf tutamayışımıza yansımasını ya da tersinden saf tutamayışımızın hayatımızı düzensizliğe itişini tedai ettiriyor. Her ne kadar namaz bahsi etrafında bu mevzuu dile getirsek de, bir fikrin, bir liderin, bir İslâm büyüğünün arkasında dahî muntazam bir şekilde duramayışımızla da bu hususun alakasını olduğuna inanıyorum. Nitekim din büyüğümüz Necip Fazıl Kısakürek “arının balını doldurduğu petek nizam ve hendesesi içinde ‘saf’ tabir edilen sıra ve hiza şiiri, imamın arkasında, bütün bir cemiyet yapısının da remzi” der! (1 )

Demek ki, çocuğuna “sıra ve hiza şiiri”ni telkin etmeyen babanın (veya devletin), gençlerin ve cemiyetin hâlinden şikâyet etmeye hakkı yoktur! Biraz evvel de bahsettiğimiz üzere “bütün bir cemiyet yapımızın” ne türlü dağınık olduğunu namazlardaki saf tutuşumuzdan hemencecik sezebiliriz…

Bilindiği yahut -benim Sait Faik’e özenerek uzun zamandır takip etmeme nazaran söylersem- bilinmediği üzere namazda “ayak parmakları Kıbleye doğru ve ayaklar 4 parmak açık”tır. (2)
Fakat efendim, bu mevzuyu tecessüse vardırmamış olduğumu Allah’tan umarak söylemeliyim ki, ciğeri kebaba dönerek su arayan bir insan hissiyatıyla camilerimizde “ayak parmakları Kıbleye doğru ve ayaklar 4 parmak açık” birisini görmeyi kendime neredeyse fikr-i sabit hâline getirdim. Bu mevzuyu bana bir şekilde ilhâm eden de, Belediye Otobüsü ve Metrobüsler’de -hususiyetle erkeklerin- ayaklarını iki yana doğru açabildikleri kadar açıp yanlarında oturanlara (ya da oturmaya çalışanlara) –o koltuklardan birisinde oturan hanımların hâlini varın siz tasavvur edin- verdikleri eziyet oldu…

İşte aynı eziyeti camilerimizde verenler de var; namazdaki saf düzenimizi bir de bu “ayaklar 4 parmak açık” hükmü ile beraber düşünelim ve dağınıklığımıza acaba ne sebeb oluyor diye suâl edelim?

Bugüne kadar yaptığım gözlemleri abartmadan aktaracak olursam, camilerde namaz kılarken ayakları arası en az yarım metre açık sayısız insana tesadüf ettim! “En azı” yarım metre olduğuna göre en çoğuna metre biçmeye ne hacet? “Aman, bütün iş buna mı kaldı?” diyecekler olabilir, bir şey diyemem; fakat bana öyle geliyor ki, bu türlü hâller dünyayı değiştirmeye and içmiş fakat kendisinde hiçbir şeyi değiştirmeye gayreti olmayan bir kimsenin tezatlı hâline benziyor… Bu mesele hakkındaki hükmü tekraren hatırlatalım: “ayak parmakları Kıbleye doğru ve ayaklar 4 parmak açık.” Zaten bu hükmü uygulamaya başladığımız ve saflarımızı “topuktan” hiza alarak tutmaya başladığımızda bütün düzensizlik ortadan kalkacaktır. Camilere “Allah’ın evi” deyip de, Allah’ın Evi’nde evlerimizdeki rahatı aramaya çalışmak ve Müslüman kardeşi safa girmesin diye alabildiğince ayaklarını- bilerek bilmeyerek- açmak, meselenin ilm-i hâlimizdeki hükmü bir yana, her şeyden evvel, şekil içinde en büyük ruhu araması gerekenin ruhu tamamen reddedip kaba nefsini rahat ettirmeye bakması olur.

Niyet ederken
Geçtiğimiz hafta Baran Dergisi’nin bir evvelki Yazı İşleri Müdürü İsmâil Öztekin telefonda bana “Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun bir eserinde geçen, namaza dururken ‘marifetini bilmekten aciz olduğum Allah için’ diye yönelmeli sözündeki” diye hitabına başlayarak başka bir mevzu hakkında suâl etti. O an üzerinde duramasam da, telefon görüşmemiz bittiğinde, evvelden namaza dururken böyle niyet etmeye çalıştığımı ve sonradan nasılsa bunu terk ettiğimi fark ettim. Bu hâdise bana iki şey öğretti; birincisi, bazen öyle olur ki, siz kendinizi bilen zannedersiniz de, asıl siz muhatabınızdan bir şey öğrenmektesinizdir. İkincisi ise, belki de “zaman”ın kardeşlerinden birisi olan alışkanlık, abisi gibi sizi azar azar içine alır ve sizdeki bir şeyi alıp başka bir şeye çevirirken ruhunuz bile duymayabilir… Hâlbuki namaz her an yenilenmenin bir kurnası ise “donma” diye ifadelendirdiğimiz şey onun içinde gelip bizi yakalamağa nasıl muvaffak olabilmektedir? Nasıl? Marifetini bilmekten aciz olduğumuz Allah’a sığınırız, ne bilelim?

Namaza niyetin ilmihâl’deki hükmüne gelince şu:
“Niyet kalbîdir ve içten, kendisinin bile duymayacağı içten bir sesle telaffuz edilerek yerine getirilir” ve “hiçbir ibadet şekli tam şuurla niyet olmadan vücut bulamaz.” (3)
 
Dipnotlar
1-İman ve İslam Atlası, Necip Fazıl Kısakürek, İst. Büyük Doğu Yayınları, 3. Basım, Ağustos 1991. Sayfa 116.
2-İman ve İslam Atlası, Necip Fazıl Kısakürek, İst. Büyük Doğu Yayınları, 3. Basım, Ağustos 1991. Sayfa 111.
3-İman ve İslam Atlası, Necip Fazıl Kısakürek, İst. Büyük Doğu Yayınları, 3. Basım, Ağustos 1991. Sayfa 110.
Baran Dergisi 496. Sayı