İbdacılık vasfı, “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ruh ve fikir sistemine nisbetle, “mevzuyla kayıtlı mahalli idrak” cümlesinden olarak insan ve toplum meselelerinin halli noktasında neredeyse sayısız mevzu içerisinden belirli bir mevzuda maharet sahibi olmayı gerektirmektir. Peki İbdacı olmak adına mevzun ne?
Velî mizacı üzerine bina edilen belirli bir ruh ve fikir sistemi muhakkak ki muhatabından da buna uygun bir tavır sergilemesini beklemektedir. Malumdur ki, Velîlik tavrı, “ben” demekten imtina eden bir mizaç hususiyetine sahiptir. Nitekim “Veli mevzuunu bulamaz ki ben desin.”
Halihazırda İbdacılık vasfı, sanki mevzu sahibi olmamak ile özdeşleşmiş gözükmektedir. Velî olmadan Velîlik tavrı gösterildiğinin bile farkında olmamak, çok acı! Ama diğer taraftan mevzu sahibi olmak “ben” diyebilmenin asgari şartını da beraberinde getirmektedir. Peki bu yaman çelişki nasıl aşılacaktır?
Kanaatimce bu çelişki, herhalükârda “ben” diyebilmenin asgari şartı yerine getirildikten sonra halli mümkün olacak bir durumdur. Yani Velîlik tavrı, mevzu sahibi olan İbdacıların kendi mevzuları içerisinden kendiliğinden ortaya çıkacak olan bir durumdur. Çünkü; “Her mevzu dipsiz bir kuyudur” esprisi çerçevesinde bir değerlendirme yapmak icab ettiğinde, herhangi bir mevzuda derinleşmek, zaten “ben” diyebilmenin imkanını da ortadan kaldıracaktır. Fikre nisbetle her bir mevzu, mevzu sahibini ister istemez Velilik tavrı göstermeye zorlayacaktır.
Görüş: Osman Temiz