Memleket idaresinin son dönemde vatandaşa herhangi bir hedef tayin etmeksizin ve izahatta bulunmaksızın aldığı kararlar ve bunların icrası dolayısıyla ekonomi başta olmak üzere siyaset, hukuk ve eğitim alanında yaşanan sıkıntılar, vatandaş ile yönetimin arasını açmış bulunuyor. İdarecilerin sunmaya çalışğı ile milletin yaşadığı hayat arasındaki gerçeklik farkı her geçen gün büyürken, senelerdir meşruiyetin merkezine doğru yanaşan siyasîlerin meşruiyeti de tartışılmaya başlanmış bulunuyor.

Biz de farkındayız, Türkiye’nin şu sıralar bir numaralı sorunu hiç şüphe yok ki ekonomi; fakat böylesine bariz bir sorunun varlığı diğerlerini iptal etmiyor. Türkiye ekonomisi üzerinde şartlar henüz bu kadar kötüleşmemişken vaziyeti tesbit etmiş ve sıkıntının kaynaklarını teşhis etmekle beraber yapılması gerekenleri de defalarca bu sayfalarda ele almıştık. Bu sebeble, artık iyiden iyiye kontrolden çıkan ekonomiye değil de, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta yapmış olduğu açıklamalardan yola çıkarak, 28 Şubat’tan günümüze dek yapılmayanların; fakat sanki yapılmışgibi konuşulanların üzerinde durmak istiyoruz.

Erdoğan’dan Suç Duyurusu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, katıldığı “Memur-Sen Büyük Türkiye Buluşması”nda yapmış olduğu konuşmada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun memurları tehdit etmesinden yola çıkarak, 28 Şubat ile alâkalı çeşitli açıklamalarda bulundu. Şimdi, öncelikle Erdoğan’ın açıklamasına bir bakalım:

“Buradaki dostlarımızın hemen hepsi Türkiye'nin 19 yıl önceki halini gayet iyi hatırlıyor. Çoğu arkadaşımız 28 Şubat döneminin meşum günlerini ya memur ya öğretmen ya da üniversite öğrencisi olarak bizzat tecrübe etti. Aramızda sakalından dolayı tahkikata uğrayanlar, başörtüsünden dolayı okulundan atılanlar, fikirlerinden dolayı soruşturma geçirenler, kimliğinden dolayı sürgüne gönderilenler oldu. İrtica ile mücadele kılıfı altında aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu yaklaşık 6 milyon insanımız vesayetçiler tarafından fişlendi. Sadece Milli Eğitim'de 33 bin öğretmen disiplin soruşturmasına uğrarken 11 bin 890 öğretmen disiplin cezası aldı. 11 bin öğretmen de istifa etti. Devlet kurumlarında çalışan tüm başörtülü hanım kardeşlerimiz, inançları ile meslekleri arasında tercih yapmaya zorlandı. Bürokrasi yanında ekonomiden siyasete, sivil toplumdan günlük hayata kadar her alanda milletimiz çok ağır baskılarla, maddi-manevi kayıplarla karşılaştı.”

Milletin inancıyla, değerleriyle, kültürüyle kavgalı darbeci zihniyetin Türkiye ekonomisine 300 milyar doların üzerinde zarar verdiğini aktaran Erdoğan, bu rakamın vesayetin millete sadece ekonomide bıraktığı fatura olduğunu, ülkenin geri kalma pahasına vesayete arka çıkanların verdiği zararların hesabının tutulmasının ise mümkün olmadığını söyledi.

Milletin desteğiyle başlattıkları demokrasi ve kalkınma mücadelesini sıkıntılı bir zeminde yürüttüklerini ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

"Bu faşist zihniyetin mesleki eğitim başta olmak üzere eğitim sistemimizde yaptığı tahribatın etkilerini ortadan kaldırmak için halen uğraşıyoruz. Tabii bu anlattıklarımızın özellikle yaşı 30'un altındaki genç Memur-Sen'li kardeşlerimiz için uzak tarihlere ait hikayeler gibi göründüğünün farkındayız. Ak Parti Türkiye'sinde doğan veya büyüyen gençlerimiz, milletimizin maruz kaldığı bu baskıları, bu zulümleri anlamakta haklı olarak zorlanıyor. Bay Kemal tehdit ediyor değil mi? Öğretmenleri tehdit ediyor, subayları tehdit ediyor, polisleri tehdit ediyor, hangi memur sınıfında kardeşlerimiz varsa sıradan hepsini tehdit ediyor. Ama bilmiyor ki Allah'ın izniyle benim memur kardeşlerim, kamu görevlilerim bunlara pabucu bırakmayacak. Kardeşlerim tüm bunlar ve çok daha fazlası öyle 1-2 asır değil, daha 20-25 yıl öncesine kadar ülkemizin gerçekleriydi."

Son 19 yılda elde edilen her başarının gerisinde çok ciddi bir emek, gayret, sabır, strateji ve alın teri olduğunu aktaran Erdoğan, Türkiye'ye kazandırdıkları her eser, proje ve demokratik reform için çetin mücadeleler verildiğini kaydetti.

Tahlil

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklamalarına biraz dikkatle baktığımızda görüyoruz ki, 28 Şubat süreci ile alâkalı askerî bürokrasinin yanında yargılanması gereken pek çok kimse bulunuyor. 28 Şubat kararlarını dayatan MGK üyeleri, bu kararlara imza atan siyasîler, bu kararların işletilmesini isteyen işçi ve işveren kuruluşları, siyasî iktidara baskı yapan medya ve bu medyada gazetecilik/habercilik adı altında kalem ve yorum fuhşu yapan basın mensubları, bu kararlar yüzünden yapılan hukuksuz yargılamalarda hüküm veren yargı bürokrasisi, o dönem Genelkurmay karargâhından çıkmadığı tescilli Koç başta olmak üzere sermaye… Bunlar hakkında yapılmış soruşturma, açılmış dava, düzenlenmiş mahkeme ve açıklanmış karar; hani nerede?

İdarenin başı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklamaları bile başlı başına suç duyurusu olmaya yetmez mi?

Bugün birkaç milyar dolar için gıda ürünleri bile öncelikle dışarıya pazarlanmaya çalışılır, bütün bir memleket toprağı birkaç yüz milyon dolarlık turizm geliri için turistlerin hizmetine tahsis edilirken, bu ülkenin en az 300 milyar dolarını hiç edenler nerede? Sekiz yıllık kesintisiz eğitim ile daha yeni yeni filizlenmeye başlayan yerli sanayiyi çalışamaz hâle getirip, bugün gelinen noktadan bakıldığında memleketin 300 milyar doların en az 4-5 misli gelirine kan doğrayanlar nerede? Senelerce devlet kurumlarında Müslümanlara zulmeden idareciler nerede?

Son derece bereketli ve verimli Ak Parti iktidarının 19. senesinde, cirosu Türkiye ekonomisinin toplam %7’sine tekabül eden Koç meselâ, hakikaten nerede yahu?

Gelelim Kılıçdaroğlu Bahsine

Şimdi, 28 Şubat süreci ile alâkalı olarak dönemin öne çıkanlarından yalnız birkaç kişi cezaya çarptırılmışken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nu, neredeyse hiçbir figürü yargılanmamış 28 Şubat sürecinden bahsederek tehdit etmesi komik değil de nedir? Bu gider, olsa olsa Kılıçdaroğlu’nun hoşuna gider.

Sandık Kadar Kafanıza Taşşsün Emi

Bir de bu sandık bahsi var. “Milletimize şikâyet ediyoruz, onlar sandıkta gereğini yapar.” Millet 2002, 2007, 2011, Kasım 2015 ve 2018’de tam beş kere sandıkta gereğini yapmış. Meselâ daha kaç kere milletin gereğini yapması gerekiyor ki, bu teveccühe nail olanlar da kendi üzerlerine düşeni yapsın ve bu milletin başına musallat olmuş Allah, din ve millet düşmanlarından hesabı sorsun. 10 kere daha mı seçmesi gerek, 20 mi, 50 mi, 100 mü, kaç kere? Adam seçilmiş, daha Cumhurbaşkanlığı’nın ilk senesi, ikinci senesi, çıkıyor “millet gereğini yapar” diyor. Millet bıktı, bıktı. Sandıktan da bıktı, iktidarsız iktidarlardan da bıktı. “Kızıl Elma”sı yalnız bir daha seçilmek olan, millete yeni ufuklar açamayan, tarihte belki de ilk kez hakikaten de yedi düvel karşımıza dikilmişken bunu daha millete izah edebilmekten bile aciz bulunan siyasetçi ve siyasî partilerin artık bu sahnede kendilerine yer bulamayacaklarının şuuruna ermeleri gerekiyor.

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları suç duyurusu kabul edilip, 28 Şubat hakkında sürecin bütün aktörlerini ve figüranlarını kapsayan bir soruşturma başlatılacak mı, yoksa bütün bu lâflar yalnız konuşma uzatan safsatalar mı, göreceğiz.

Baran Dergisi 775. sayı