26 Mayıs 1904 yılında Maraşlı bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Üstad Necip Fazıl Kısakürek, Bahriye Mektebi’ndeki öğrencilik döneminde şiirle meşgul olmuş ardından 1925 yılında ‘Örümcek Ağı, 1928 yılında “Kaldırımlar”, 1932 yılında ise ‘Ben ve Ötesi’ isimli şiir kitapları ile meydanda tebarüz etmiş, bu süreçte sürekli bir arayış içerisinde olmuştur.

1934 yılında Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri ile tanışan Üstad, destansı bir nefs muhasebesine girmiş ve nur yoluna erici bir hâl ile İmam Rabbani (k.s.) ocağında pişmiş, İmam Gazalî otağında yer edinmiş, İslâm tasavvufu ve Batı tefekkürü buudlarında, İslam tasavvufu önünde Batı tefekkürünü hesaba çekmiş ve Batı tefekkürünün arayıcı ve tarayıcı yolda bulduklarını, aslî yerine oturtmuştur.

Necip Fazıl'la sanatı ve Türk şiiri üzerine röportaj Necip Fazıl'la sanatı ve Türk şiiri üzerine röportaj

Cumhuriyet rejiminin Batılılaşma harekâtına karşılık olarak fikirleriyle büyük bir meydan savaşı vermiş, bu anlamda İslamcı hareketin fikirde ve fiilde başlatıcısı olmuştur. Öyle ki, Üstad’ın doğduğu ve savaşını verdiği dönemler; tepeden inme, zorlama inkılâpların getirdiği yabancı hava ile gittikçe yavanlaşan, kuraklaşan, ruhsuzlaşan, dünyevîleşen, geçmiş ile bağları koparılan bir sosyal ve siyasî hayatın içine itilmiş bir dönemdir. Necip Fazıl böyle bir iklimde zuhur etmiş, küfür dağlarını böyle bir dönemde eritmiştir.

Cumhuriyet sonrası ilk İslâmcı mücadelenin başlatıcısı olan Üstad Necip Fazıl, felsefenin gölgesinde yer alan ilim dallarının, hususî olarak son iki asırdır kendi alanlarında adeta istiklâlini ilan ederek tezahür ettiği ve bin bir kola ayrılarak uzmanlaşma adı altında bütünlük şuurunu kaybettiği, gerçek ilmi yok etme noktasına geldiği bir durumda, Ehli Sünnet ve’l Cemaat ölçülerine sımsıkı perçinli olarak, bir fikir sistemi kurmuş ve bütünlük şuurunun yeniden tesis edileceği vasıta sistemini örgüleştirmiştir.

Örgüleştirdiği sistem olan Büyük Doğu İdeolocyası ile bozulmanın tarihî köklerine kadar gitmiş, beş asırlık tarih muhasebesini yapmış, Batı’yı kritik etmiş, yine bu ideolocya ile yeni bir toplum projesi halinde dünya görüşünü kurmuştur.

Üstad, Türkiye’de küfrü empoze etmek, Müslümanları sindirmek üzere tasarlanmış rejime karşı ortaya koymuş olduğu Büyük Doğu ideolocyasıyla Anadolu’nun dört bir yanını dolaşmış, konferanslar vermiş ve bu dünya görüşünü Müslümanların şuuruna nakşetmiştir.

“Bu eser, benim bütün varlığım, vücut hikmetim, her şeyim... Ben, arının peteğini hendeseleştirmeye memur bulunması gibi, bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım. Şiirlerim de, piyeslerim de, hikayelerim de, ilim ve fikir yazılarım da, sâdece bu eserin belirttiği bina etrafında bir takım ‘müştemilât’dan başka bir şey değil... İşte, ezel kadar eski ve ebed kadar yeni, topyekûn insanlık çapındaki dâvânın bu eserini tamamlarken, onu, gıdasını Büyük Doğu ekmeğine borçlu bildiğim Anadolu Gençliğine ithaf ederim.” dediği “İdeolocya Örgüsü” Üstad’ın şaheseridir.

İdeolocya Örgüsü’nde “İslam yenilenmez, anlayış yenilenir” diyerek getirdiği anlayışı her ayrıntısına kadar işlemiş, toplumun tüm meselelerine sirayet etmiş, ortaya koyduğu fikir hamulesinin idrak edilmesi ve bunun bir hayat tarzı hâline getirilmesi için çabalamıştır.

Necip Fazıl kimi çevrelerce sadece şair olarak anılmış ve fikriyatı görmezden gelinmiştir. Necip Fazıl’ın Anadolu’ya ve İslâm âlemine teklif ettiği kurtarıcı fikri, ademe mahkûm edilmek istenmiştir.

Üstadın şairliğinden ziyade şiirini ne için kullandığına bakılmamış ve İslam’ı eşya ve hadiselere tatbik fikri olduğu kadar, asırlardır gerçekliğinden koparılmaya, kaybettirilmeye çalışılan İslami ruh ve anlayışı yeniden aslına bağlamanın da sistemi olan Büyük Doğu sistemi gözden kaçırılmıştır.

Hapis hayatı

Necip Fazıl, mücadele hayatı boyunca çok sayıda hapis cezası almış, defalarca cezaevinde kalmıştır.

1942’de askerken yazdığı bir yazı sebebiyle mahkûm oldu ve ilk hapis yattı.

1946’da “Başımıza kulak istiyoruz!” yazısı sebebiyle Büyük Doğu dergisi kapatıldı. Yine aynı yıl içinde Büyük Doğu dergisinde tefrika edilmeye başlamış olan "Sır" isimli piyesi sebebiyle "milleti kanlı ihtilale teşvik" suçlamasından dolayı mahkemeye çıkarıldı.

1947'de “Abdülhamid'in Ruhaniyetinden İstimdat” başlıklı Rıza Tevfik'e ait bir şiirin neşri sebebiyle Büyük Doğu mahkeme kararıyla tekrar kapatıldı; Üstad da tutuklanarak hapse atıldı.

1950’de bir yazı bahanesiyle tutuklandı ve bir süre sonra hapse atıldı.

1957’de çeşitli davalardan gecikmiş cezaları nedeniyle 8 ay 4 gün daha hapis yattı.

1964'te Adnan Menderes için kaleme aldığı "Zeybeğin Ölümü" şiirinden dolayı takibata uğradı.

1968’de “Vatan Dostu Sultan Vahidüddin” isimli eserinden dolayı takibata uğradı ve kitapları toplatıldı. Mahkeme ise beraat kararı verdi.

1976'da aynı eserin üçüncü baskısından sonra tekrar takibata uğradı ve 1,5 yıl hapis cezası aldı.

1981’de “Atatürk'ün manevi şahsına hakaret” suçundan hüküm giydi.

Önüne sunulan dünyalıkları elinin tersiyle itmiş, dergi ve gazeteleriyle agora meydanına çıkmış olan Üstad Necip Fazıl, çileli geçen ömrü hayatında davasından en ufak taviz vermemiş nesillere de yeni bir ruh üfleyerek 25 Mayıs 1983 yılında vefat etmiştir.

Aylık Baran Dergisi