Bugün küçük kızımın çocuğunun 7. doğum günüydü, biraz İngilizce, biraz Almanca, onla konuştum ve bu beni sevindirdi. Mevcut şartlar dolayısıyla mahkûmlar aileleriyle eskisi gibi görüşemiyor, özellikle çocuklarla. Ümid ediyorum bu salgın hastalık bir an evvel biter.
Herkes için son derece şaşırtıcı ve ehemmiyetli bir meseleden bahsetmek istiyorum. Türkiye hükümeti ile Avrupa Birliği ülkeleri arasında bir çatışma yaşanıyor. Geçtiğimiz hafta Batı ülkelerinin büyükelçilerin yapmış olduğu bir açıklamanın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan onları istenmeyen adam ilan edeceğini söyledi. Türkiye son derece zor iktisadî şartlardan geçerken yaşanan bu krizin ardında Türk halkının da, Avrupa halkının da gerçek düşmanı olan NATO gücü yatıyor. Evet, Türkiye de bir NATO üyesi; fakat bir NATO ülkesi değil.
Gerektiğinde yapılabilecek en önemli hamle olan, büyükelçilerin istenmeyen adam ilan edilerek gönderilmesi belki daha iyi olabilirdi; fakat bu noktada Türkiye’nin şartlarını düşünmek gerekiyor. Artık Avrupa Birliği ülkeleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın koltuğundan edilmesi için bir sebebe daha sahip. Bu sadece seçim vasıtasıyla değil, suikast ve hatta hainlerin kullanıldığı bir askerî müdahale ile dahi olabilir. Dolayısıyla Erdoğan’ın daha da dikkatli olması gerekiyor.
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan benzersiz biri olarak Batılı düşmanlarının hedefi durumunda. Aralarında farklı alanlarda çatışmalar olmasına mukabil Rusya için aynı şeyi söyleyemeyiz; fakat Batı ile Türkiye arasındaki müttefiklik ilişkisi sona ermenin eşiğine geldi. Korkum şu ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik Ermeni asıllı bir Avrupalı eliyle bir saldırı, bir suikast teşebbüsü tertiplenebilir. FHKC saflarında tanıdığım bir Ermeni papazı vesilesiyle Ermenileri iyi bilirim. Türkiye’den, Irak’tan ve diğer ülkelerden tanıdığım Ermeniler de oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan son derece dikkatli olacaktır, konuşmalarına devam edecektir; fakat bugüne kadar yaptığı gibi her yerde görünmeyecektir. Çünkü her göründüğünde hayatını riske atıyor.
Büyük Türk halkına da bir şeyler söylemek istiyorum. Tarihî sebepler dolayısıyla Erdoğan’ın yerini kimse tutamaz. Ümid ediyorum, Erdoğan Türkiye’yi Kürtlerin de içinde olduğu bir barış ve refah ortamına kavuşturacaktır. Kürtler, Türklerden daha uzun süredir bu coğrafyada yaşayan bir halk olarak elbette Türklerle aynı haklara sahip olmalı; fakat Türkiye’den ayrı yeni bir devlet olmaları mümkün değil. Türkiye çatısı altında bu gerçekleşmeli. Daha önce müteaddid kere söylediğim üzere, bunun için gerekirse Öcalan dahi serbest bırakılabilir ve tüm Kürtler legal plâna çekilebilir. İnanın Türkiye’de Öcalan milletvekili adayı olduğu takdirde rahatlıkla seçilecektir. Elbette muhalefette kalacaktır; zira Türkiye’de bugün düşmanlarla işbirliği yapan bir muhalefet dahi var. Öcalan ve çevresindekiler, Türkiye’nin bölünmesinin hiçbir faydası olmayacağını, Türkiye’nin güçlü kalmasının Kürtler de dahil olmak üzere tüm Türkiye’nin ve bölgenin menfaatine olduğunu anlayacaktır. Unutmamalıyız ki Kürtlerin büyük çoğunluğu Erdoğan’a oy atıyor.
Türkiye Batılılara, NATO’ya, siyonistlere ve Amerikalı emperyalist düşmanlara karşı ayakta kalacaktır. Saldırıları başarıya ulaşamayacaktır. Tüm kalbimde Türkiye’de yaşayan bütün halkları destekliyorum; sadece Türkleri değil, Kürtleri ve diğerlerini de… Bu insanların desteğiyle Erdoğan direnecektir, ülkeyi daha temiz hâle ve yakın zaman önceki iyi ekonomik şartlara tekrar getirecektir. Çünkü ülke harabeye dönmedi, herhangi bir sıkıntı yok; fakat bir takım hatalar, Türkiye düşmanlarının manipülasyonlar vasıtasıyla Türk lirasının değerini aşağı çekebilmesine izin veriyor.
Erdoğan çok akıllı bir adam. Ülkesi bir NATO üyesi olmasına rağmen Rusya’dan taktik silahlar aldı. Türkiye gibi bir ülkede bunu yapmak gerçekten muazzam, açıkçası siyasî dahilik istiyor ve buna benzer başka adımları da var. Bu siyasî dahilik konusunda kimsenin bir fikri yok. Ben hapishanede de olsam Türkiye’deki gönüldaşlarıma bu hususta konuşmaya devam edeceğim. Türkler ile Kürtlerin barış içerisinde birbirlerine yahut bölgedeki diğer halklara karşı değil, emperyalistlere karşı mücadele etmesini gerektiğini sürekli söyleyeceğim. Bölge halklarından Arapların başındaki idareciler onlar için bir talihsizlik. Türkler, Kürtler, İranlılar ve Araplar kendi aralarında çatışmaları için düşmanlar tarafından sürekli manipüle ediliyorlar.
Benim hakkımda da çeşitli manipülasyonlar yapıldı. Yakalandığım operasyon sırasında beni öldürebilirlerdi; fakat bunu yapamadılar. Onun yerine Fransa’ya getirilerek cezaevine konuldum. Fransa, hiçbirini yapmamama rağmen beni uyuşturucu ticaretiyle ilişkilendirmeye, alkolik olmakla itham etmeye kalktı. Ben bunların tümünü reddettim. Esasında bana ne yapmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Önceden de mason olduğumu söylediler, hain olduğumu iddia ettiler… Sudan devlet başkanının beni satması sebebiyle yakalanarak buraya getirildim. Diğer bazı yoldaşlarımız da NATO operasyonuyla yakalanarak tutuklandı.
Direnmek zorundayız. Ben yalnız benim değil, Fransız halkının da düşmanı olan rejime karşı direniyorum. Rejim diyorum; çünkü mevcut Fransa hükümeti çok kötü değil. Ümid ediyorum, her şey daha iyi olacaktır ve emperyalistler Afrika’ya müdahaleyi durdurmalıdır. Fransız ordusu dış misyonlardan çekilip ülkeye dönmelidir. Önümüzdeki günlerde neler olacağını göreceğiz; fakat “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” diyen, Allah’a inanan Müslümanlar olarak iyiyi ümid ediyoruz.
Allahü Ekber!
30.10.2021
Baran Dergisi 773. sayı