Bazı talebeler gelerek Mustafa Sabri Efendi’ye “Efendim Ahmed Naim Bey’i gerek siz, gerek Mehmet Akif Bey çok severmişsiniz. Acaba sebebi nedir?” diye sorarlar. Şu cevabı verir:

– Efendim, Naim Bey’e selef-i salihindendir desen, öyledir. Asr-ı saadetten bir parça desen öyledir. İlim, irfan, edep, ahlâk, nâmus, şeref, kanaat… Ne derseniz, bütün faziletler mevcut. Böyle bir insan nasıl sevilmez. Maalesef Türk milleti, büyüklerinin kadrini öldükten sonra biliyor. O da hepsini değil.

Mısır’da görüyorsunuz, mühim bir adam ölse, kıyamet kopuyor. Yahu bizde, kimler ölüp ölüp gidiyor da, kimsenin aldırdığı yok. Ancak tanıyan yakınları, yine kendi gibi olanlar biliyor.

Efendim, Naim Bey, kitaplara geçmekle de kalacak insan değildir. Kitaplarda herkes geçiyor. Naim Bey, menkıbeleri yazılıp da, böyle destan gibi okunacak insandı. Bizzat şâhid olduğum bir hadisesini anlatayım ki, bunu içim yanarak anarım ve andıkça da yanarım:

Şeyhülislam bulunduğum sırada idi. Ahmed Naim Bey’i de Âyan Meclisi’ne girecek âzâlar arasına yazdık. Bir sabah namazından sonraydı. “Ahmed Naim Bey geldi” diye haber verdiler. İçeri almışlar. Merak ettim. Babası rahatsızdı, acaba vefat haberini mi getirdi diye aşağı indim.

– Efendim bu saatte ziyarete gelinmez. Fakat bendeniz bir istirhamda bulunmak üzere, edep dışı olarak, sizi rahatsız ettim. Meşihat’a çıkmadan [şeyhülislamlık makamına gitmeden] önce haberdar olmanızı arzu ettim diye özür beyan etti.

– Hayırdır inşaallah Naim Bey, buyrun deyince şunları söyledi:

– Efendim Âyan listesini gördüm. Bendenizin de ismi var. Efendi hazretleri, bu memleket bu kadar mı kaht-ı ricâle düçar oldu. (Adam kıtlığına mı düştü)? Memleket ne hale geldi. Bendeniz kim oluyorum da Âyan’dan oluyorum efendim? İstirham ederim efendim, beni bu listeden siliniz.

Naim Bey, parçalanıyor neredeyse yalvarıyordu.

– Efendim ben kendimi bilirim. Lâyık olmadığım o makamda alacağım maaşı çocuklarıma nasıl yediririm?

Baktım Naim Bey kaçacak…

İnternet ve sosyal medya nesli yetişiyor İnternet ve sosyal medya nesli yetişiyor

– Naim Bey, dedim. “Yahu Allah aşkına, cehenneme yalnız başıma ben mi gideceğim? Ben Zenbilli’lerin, Ebussuud’ların, İbn Kemal’lerin ayarında bir insan mıyım? Ee, kader beni şeyhülislam yaptı, ne yapalım? Bu vazifeleri birileri yapacak. Hep beraber çalışacağız…. “

Ahmed Naim; gibi fazilet erbabı nerede, şimdi Meclisleri dolduran ilimsiz, irfansız, iz’ansız yiyiciler nerede? Adamlar Meclis’e girsinler de ne olursa olsun! Ömründe görmediği ve mebusken de ancak iki kere ziyafet yemek için uğradığı şehirden milletvekili seçiliyor. Seçim de yok. Parti de yok. Tek parti: istediğini, istediği yere mebus adayı yazıyor. Halk da gidip sıraya eline verilen tek listeyi sandığa atıyor.

Ertuğrul Düzdağ, Ali Ulvi Kurucu, Hatıralar-2, s. 116,117