Peygamber Efendimiz’in perde ardına geçişinden sonra İslam dünyasını ayakta tutabilmek adına kurulan hilafet müessesesi, bir otorite olarak yüz yıllarca İslam dünyasını yönetmiş ve hizmet etmiştir. Abbasiler ve diğer melikler döneminde bir sene mümeyyiz vasfını kaybeden hilâfet müessesesi Yavuz Sultan Selim Han’ın devralmasıyla daha da sağlamlaşmış, Osmanlı’nın son dönemine kadar devam etmiştir.

Başta İngiltere olmak üzere sömürgecilerin İslâm coğrafyasındaki emellerini gerçekleştirebilmelerinin yolu, hilâfet kurumunu ortadan kaldırmaktan geçmekteydi. Osmanlı’nın Birinci Dünya Harbi’nden yenik çıkmasının ardından, TBMM ile sömürgecilerin Lozan Barış Konferansı’nda konuştukları ve anlaştıkları en önemli husus, hilâfetin ilgası olmuştur. Lozan hezimetinde İngilizlere verilen sözlerden biri de budur. Ve hilafet Mustafa Kemal tarafından 3 Mart 1924'te kaldırılmıştır. İngilizlerin Lozan Anlaşmasını hilafet kaldırılana dek imzalamaması ve hilafet kaldırıldıktan hemen sonra yürürlüğe koyması, hilâfetin ilgasının Lozan’daki pazarlığın en önemli meselesi olduğunun göstergesidir.

42 yıl önce bugün: Hama katliamı 42 yıl önce bugün: Hama katliamı

Hilafetin kaldırılmasıyla birlikte İslam’a ve Müslümanlara dair her ne varsa çorap söküğü gibi gelmeye başlamıştır. Hilafetin kaldırılmasıyla İslam dünyasını yöneten otoritenin boşluğundan fırsat elde edilmiş ve İstiklâl Mahkemeleri kurulmuş, şapka giymeyenler asılmış, İslâm harfleri yasaklanmış, tekbir, ezan, kamet, sala ve hutbe Türkçeleştirilmiş, hacca ve umreye gidilmesi yasaklanmış, Ayasofya müzeye çevrilmiş, Müslümanlara zorla gâvur kisvesi giydirilmiş giymeyenler idam edilmiş, cami ve mescitler ahıra çevrilmiş, tekkeler kapatılmış, Kur'ân-ı Kerim’in basılması, öğretilmesi, dinî eğitim verilmesi yasaklanmış, vakıflar kapatılmış, Batılılaşma hedef haline getirilmiştir.

Hilâfetin ilgasıyla beraber, Türkiye’nin Anadolu dışında, mesela İngiltere gibi imparatorlukların hâkimiyetinde bulunan bölgelerde yaşayan Müslümanlar üzerindeki etkisi tamamıyla ortadan kalkmıştır. Türkiye, boyunduruk altına alınmış ve “yurtta sulh, cihanda sulh” safsatasıyla Anadolu’ya hapsedilmiştir.